İstanbul Kaç Yaşında

Tarihte Kurulan İlk Kent; Çayönü
Ocak 14, 2022
Göbeklitepe
Ocak 14, 2022

İstanbul Kaç Yaşında

İstanbul Kaç Yaşında

Barış, 10 yaşında İstanbullu bir çocuktur. Okumaya da pek meraklıdır. Bu alışkanlığını dedesi emekli tarih öğretmeni Çelebi Bey’den almıştır.
Çelebi Bey, artık 60’lı yaşlarının sonlarına yaklaşmakta olan sıkı bir İstanbul aşığı ve oldukça bilgili bir tarihçidir. Okumayı ve okuduklarını özellikle çocuklarla paylaşmayı çok sever. Bilhassa da en küçük torunu olan Barış, Çelebi dedesinin anlattıklarını büyük bir iştahla dinler.
Her fırsatta birlikte şehri gezmenin yanı sıra, ikilinin yapmayı en sevdikleri şeylerden biri de Çelebi Bey’in çalışma odasında kitapların, albümlerin ve oldukça ilginç koleksiyonların arasında vakit geçirmektir. Yani onlar merak ve bu merakın getirdiği bilgi sayesinde, aradaki kuşak farkına aldırmaksızın dede-torun ilişkisinden öte, maceradan maceraya koşan, heyecanlı ve azimli birer İstanbul kâşiftirler aslında…

”-Barış?
-Efendim Çelebi dede
-Sence İstanbul kaç yaşındadır?
-(Şaşırır)İstanbul kaç yaşında mıdır? Nasıl yani?
-İstanbul diyorum, ya da başka hangi isimlerini biliyorsan işte. Kısacası bu şehir diyelim, kaç yaşındadır sence?
-(Şaşkınlığı sevince dönüşür)Çelebi dede bu harika bir soru ve inan hiçbir fikrim yok bu konuda. Hiç düşünmemiştim daha önce.
-Hadi o zaman, birlikte düşünelim…”

İşte böyle başlar her şey. Bazen Barış, bazen Çelebi dede ya da bazen bir başkası ortaya bir soru atar ve oyun başlar. Her soru bir bulmaca misali çözülmelidir. Asla kolay bir cevap kabul edilmez ve kesinlikle hiçbir soru geçiştirilmez. Her şey ama her şey oyuna dahildir ve cevap bulunana değin, oyun tüm eğlencesi ve ciddiyeti ile bazen günlerce sürer.

Çelebi dede, aslında ortaya attığı sorunun cevabını üç aşağı beş yukarı biliyordu fakat asıl mesele bu bilgiyi Barış’a onun anlayacağı bir dil ile anlatmaktır. Yıllardır kaydını tuttuğu tarih arşivinden İstanbul ile ilgili olanlara bir göz gezdirdi ve kısa sürede birkaç tanesini öne çıkardı.
İlk olarak 9 Eylül 1997 tarihli bir yazı ilgisini çekmişti. Hürriyet gazetesinde yayımlanan bu yazının sahibi, yazar Doğan Hızlan idi ve çok ilginç bir noktaya değiniyordu yazısında:
”PEKİ İstanbul kaç yaşında?
Bir kaynağa göre, Milattan Önce 3000 yılında kurulmuş. Neden bu müstesna şehrin doğum gününü kutlamıyoruz.
Tarihine saygı göstererek, saplantılardan uzak, kompleksleri dışlayarak yapmalıyız kutlamayı. İstanbul gibi bir kentin kutlama çizelgesini iki parantez arasına kapatmışız: 29 Mayıs ve 6 Ekim. Biri şehrin Osmanlılaştırılması, ikincisi de Cumhuriyetleştirilmesi. Oysa 3000 yılın içine eşsiz maceralar girer. Onlardaki yerimizi düşünmeden, önceliği şovenliğe değil İstanbul’a vererek tarihi başlangıcı tesbit etmeliyiz. Bizanssız bir İstanbul tarihi olamaz. Her rejim, bu şehre bir şey katmış, onu renklendirmiştir. Eski iktidar, İstanbul’u bir İslam şehrine dönüştürerek, tarihini inkar etmeye çalıştı. Kozmopolit İstanbul gerçeği onları çok korkuttu. Camiler de, kiliseler de, havralar da bu şehrin güzelliği.”
Çelebi dede yazıyı çok beğenmekle birlikte, aradığı şeyin bu olmadığını da biliyordu. Ayırdıkları arasından bir diğerini aldı önüne. Bu yazı, NTV Tarih(Mayıs 2011) dergisinde yayımlanmıştı ve Araştırmacı-tarihçi Necdet Sakaoğlu’na aitti;
”En eski İstanbul’un MÖ 7. yüzyılda kurulduğu düşünülen Byzas şehir devleti olduğu sanılıyordu. Arkeolojik kazılar, ilk yerleşimin MÖ 6000’lere kadar indiğini gösterdi.”
-‘Hımmm!!!’
Bu ses pek de hayra alamet değildi aslında, zira karşısına çıkan bilgiler olayı hikâyeleştirmeye yetecek türde değildi. Devam etmeliydi araştırmaya. Bir de interneti yoklamaya karar verdi yüzünü buruşturarak ve ”google” ile baş başa geçirdiği birkaç dakikanın ardından ”Dünya Şehirleri Kültür Raporu” diye bir şey buldu.

Giriş kısmını okuduktan sonra heyecanla aşağıya doğru inmeye başladı ve hızla İstanbul bölümüne ulaştı, yüzölçümü ve nüfus gibi birkaç güncel verinin ardından gelen ilk paragrafın ilk cümleleri şöyleydi:

”İstanbul hem kadim, hem de modern bir şehirdir. Şehirdeki ilk neolitik yerleşimler 8.500
yıl öncesine uzanmaktadır. Bizantium şehri Yunanlılar tarafından M.Ö. 700’de kurulmuş;”
Fakat yine hüsrandı sonuç. Bu da değildi Çelebi dedenin aradığı. Sekmeyi açık bırakarak bir başka kaynak aramaya koyuldu ve kısa süre sonra bir haber sitesinde akademik bir makaleye dikkat çekiliyordu ve makalenin sahibi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şevket Dönmez’in sözlerine yer verilmişti:
“İstanbul’a ilk yerleşimi kuran ve medeniyeti getiren topluluk Yunanlılar değildir. Sultanahmet bölgesindeki arkeolojik bulgulara baktığımızda bunların günümüzden yaklaşık 6 bin yıl önceye kadar uzandığını gördük. Tabi bizim bahsettiğimiz dönemde daha Ayasofya yok, Hipodrom yok, Sultanahmet Camii yok ve orası insan yerleşimine uygun boş bir arazi. Bu çalışma esnasında İstanbul ile ilgili yazılmış, İstanbul’un adı geçen bazı kaynaklarda Tharakion isminde bir yer isminin, meydan isminin varlığına rastladım. Tharakion’un kapısının, Tharakion adı verilen bir yerleşmeye açıldığını düşünüyoruz. Bu kapı bugün Ayasofya ile Aya İrini arasındaki Bab-ı Humayun’un olduğu yere denk geliyor. İncelediğim On Binlerin Dönüşü adlı bir eserde Tharakion meydanından ve orduların toplandığı büyük geniş bir meydandan bahsediliyor.”
Çelebi dede düşünceli bir tavırla ayağa kalktı ve ”sanırım bu sorunun cevabını eski metinlerde aramak büyük bir hata idi diyerek pişmanlığını dile getirdi ve şöyle devam etti; ”bu şehrin tarihi sandığımdan da eski ve bu nedenle de onu metinlerde aramak bir noktadan sonra işe yaramaz. Yapılacak şey belli; arkeolojik bulgulara yoğunlaşmak!”
Çelebi dede, kararını vermişti vermesine fakat Barış’a bu durumu nasıl izah edecekti. Aslında bu soru, 10 yaşında bir çocuğun kolaylıkla anlayabileceği bir dille -son birkaç saatlik çalışmasıyla birlikte- ve birkaç bin yıl öncesine ait metinler ile anlatılabilirdi. Fakat Çelebi dede, kendi sorduğu soruya cevap ararken emekli de olsa bir tarih öğretmeni olarak ne çok şeyi bilmediğinin farkına varmış ve kendine kızmıştı. Bu nedenle bu bilgiyle ve dolayısı ile bu cevap ile yetinemezdi. Yani artık bu sadece bir oyun değildi.
Çelebi dede sahiden de ömrünü bu şehrin tarihini keşfetmeye ve o basit soruya, -anlatıların, efsanelerin ve metinlerin dışında- toprak altından çıkarılanlar ya da yıllar yılı gizli kalmış, unutulmuş, değeri anlaşılamamış bilgiler ışığında cevap vererek, torunu Barış’a ömrü boyunca övüneceği kutsal bir hazineyi miras bırakacaktı; İstanbul’u…

Yazının 2. bölümünü okumak için lütfen linke tıklayınız.

İstanbul Kaç Yaşında Bölüm 2

Oğuz Sarıtepe

Özgür köşenin bağımsız yazarları

Bizi Facebook adresimizden takip edin

sehrinhikayesi@gmail.com

Detaylı İnceleme için;

*Doğan Hızlan’ın 9 Eylül 1997 tarihli yazısının linki:
www.hurriyet.com.tr/moskova-850-yasinda-ya-istanbul-39263566
*Necdet Sakaoğlu’nun yazısı için detay:
www.ntv.com.tr/turkiye/istanbulun-8500-yillik-tarihi,CC6cgBODpkeB0yIrKUsJOA
*Dünya Şehirleri Kültür Raporu 2012 PDF:
www.worldcitiescultureforum.com/assets/others/D%C3%BCnya_%C5%9Eehirleri_K%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC_Raporu_-_%C3%96zet_%C3%87eviri.pdf
*Prof. Dr. Şevket Dönmez’in sözlerinin yer aldığı haberin linki:
www.tgrthaber.com.tr/kultur-sanat/istanbulun-ilk-adi-tharakion-221352

Comments are closed.