İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi
Kasım 26, 2020Ahmet Hamdi Tanpınar Müze Kütüphanesi
Ocak 17, 2021
İstanbul Üniversitesi
Zooloji Müzesi
Dünya bilim tarihine oranla eski bir yıl sayılmasa da 1933 tarihi Türkiye açısından oldukça önemlidir. Çünkü bu tarihte genç Cumhuriyet eğitim alanında büyük bir devrime daha kalkışmış ve özelliklede ”Nazi Almanyası” mağduru akademisyenleri bu devrime ortak ederek hamlesini güçlendirmiştir. Bilimle uğraşmak bir yana artık hayati tehlike altında da olan birçok akademisyen, Türkiye’nin ardına kadar açmış olduğu bu kapıdan girerek hem kendilerine alternatif bir yaşam şansı bulmuşlar hem de eğitim alanında oldukça kötü durumda olan bu ülkenin devrimsel nitelikteki hamlesinde pay sahibi olmuşlardır.
Eğitimi büyük öncelikleri arasında gören Cumhuriyet rejimi mevcut durumdan memnun olmamakla birlikte mevcut potansiyelden de pek umutlu değildi. Bu nedenle problemi onu oluşturanlarla değil, dışarıdan bir akılla çözmek gibi radikal bir karar alarak İsviçreli Profesör Albert Malche’yi Türkiye’ye davet etti ve çağdaş eğitim kurumlarının tasarlanmasında profesörden yardım istedi. Albert Malche’nin verdiği rapor doğrultusunda 1933 tarih ve 2252 sayılı kanun çıkarıldı. 1933’te İstanbul Dârülfünunu kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. Hocaların yarıdan fazlasının görevine son verilerek yerlerine yenileri görevlendirildi. Almanya’dan göç ederek Türkiye’ye gelen çok sayıda yabancı hoca ise üniversite anlayışının yerleşmesinde yardımcı oldu.
Tüm bu önemli gelişmelerin ardından işler bir anda tersine döndü ve yeni kurulan üniversite açılan yeni bölümlerle, kadrosuna dahil edilen yeni akademisyenlerle ve yeni bir eğitim anlayışı ile kısa sürede başarılı oldu. Bu başarının eseri olarak ülkede bilim alanında birçok gelişme kaydedildi(şüphesiz tüm bu gelişmede adı anılanların dışında her ‘Cumhuriyet’ denildiğinde asıl kastedilen şahsiyet olan Atatürk’ün de payı büyüktür).
Üniversite reformundan yıllar önce 1919’da kabul edilen Darulfünun-ı Osmaniye Nizamnamesi’ne göre 1919-1920 ders yılından itibaren zooloji dersleri “Hayvanat” adı altında FenFakültesi programında yer almaya başlamıştı. Zooloji derslerinin ilk defa bu programda teorik ve uygulamalı olmak üzere iki bölüm halinde verildiği görülmekteydi. Birkaç yıl sonra ise 1926-1927 eğitim yılında diğer enstitülerle beraber Fen Fakültesi’nde bir “Hayvanat Enstitüsü” kurulmuştu. Bu enstitünün Müdürü Ali Vehbi Türküstün olmuş ve bu dönemde enstitüde Türkiye ile Fransa arasında yapılan kültür anlaşması çerçevesinde Fen Fakültesi’ne gelen hocalardan Raymond Hovasse ile birlikte zooloji dersleri vermiştir.
Reform öncesi durum böyleydi. Peki bu reformla ne oldu?
Hayvanat Enstitüsü, “Botanik ve Zooloji Enstitüsü” olarak isim değiştirdi ve Süleymaniye’de yeniden açıldı. Prof. Dr. Andre Naville enstitü başkanı olmak üzere görevlendirildi ve Naville zamanında Zooloji binasında küçük bir müze kuruldu. Aradan çok zaman geçmeden ne yazıktır ki Prof. Dr. Andre Naville vefat etti ve 1937 yılında Ord. Prof. Dr. Curt Kosswig kürsü başkanı oldu. İşte hikâyenin ilgi çekici olmaya başladığı yıllarda o yıllardı. Zooloji Müzesi’ne koleksiyon materyali kazandırma konusunda önde gelen isimlerden biri olan Melahat Çağlar da bu dönemde asistan olarak göreve başlamıştı. Curt Kosswig’in Zooloji kürsüsündeki görevi on beş yıl sürmüş ve değerli bilim insanlarıyla birlikte Türkiye faunasına katkıda bulunan yayınlarının ve paralelinde zooloji müzesi koleksiyon örneklerinin süratle arttığı dönemde bu dönem olmuştu. Kosswig, farklı bilimsel ve saha çalışmaları ile Zooloji Müze Koleksiyonu’na katkıda bulunmakla kalmamış, Türkiye Faunası çalışmalarının ivme kazanmasını sağlayacak çok sayıda araştırmacı yetiştirerek Türkiye’de Sistematik Zooloji alanını sağlam temellere oturtmuştu. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Zooloji Müzesi ilk kez Ord. Prof. Dr. Curt Kosswig tarafından alınan ZMUI (Zoologischen Museums der Universitat Istanbul) uluslararası kodla ismini bilim dünyasına duyurmuştu.
Zaman içinde bu üniversite müzesinin tüm farklılığına ve yaratmış olduğu bilimsel değişime rağmen başına akıl almaz hadiseler gelmiş, taşınmak zorunda kalmış, birçok materyali hasara uğramış hatta bazıları ne yazık ki kaybolmuştur fakat tıpkı reformla birlikte adeta fırsat kollarcasına ortaya çıkmış olan kahramanlar gibi yenileri de çıkarak bu müzeyi bugünkü hâline getirmiştir.
Prof. Dr. Dinçer GÜLEN bu kahramanların başında gelir. Onun öncülüğünde, birçok müze materyali temizlenmiş olup, onarım görerek bugünkü haline getirilmiştir. Sonra 1989 yılında müzenin yeniden açılışı yapılarak 32 yıl gibi uzun bir aradan sonra Zooloji Müzesi Vezneciler’de İstanbul Üniversitesi Biyoloji binasının en üst katında tekrar hayata dönmüştür. Müze bugünkü hâliyle sergi ve koleksiyonların bulunduğu iki alandan oluşmaktadır. Zooloji Müzesinin sergi bölümü 120 m2′ lik bir alan içinde yerleşmiştir. Yaklaşık olarak 1500′ ü böcek olmak üzere 2000’in üzerinde tür sergilenmektedir.
Zooloji bilimi bir başka açıdan daha çok önemlidir. Zira bu müze bilimsel çalışmalar yapan akademisyenlerce ziyaret edilip, incelendiği kadar öğrencilerce de aynı ilgiyle ziyaret edilip, incelenmektedir. Bu konunun hassassiyeti ısrarla vurgulanmalıdır. Çağımız geliştirmiş olduğu büyük medeniyete rağmen hâlen vahşi insanlarla dolu bir çağdır. İnsanın insana yaptığı vahşilikler tarih kitaplarının sayfalarındaki savaşlarda heyecanla anlatılır ve büyük ilgi ile takip edilirken, asıl biçare varlıklar olan hayvanlar ne yazık ki insanın insana gösterdiği vahşi yüzünün çok daha ötesinde bir kaderle varlıklarını sürdürmekteler. Bu nedenle bilimin her alanında yaptığımız çalışmalarda, yaşadığımız dünyayı ve içindeki -ayırım yapmaksızın- tüm canlıları bir bütün olarak görmeli, buna uygun hareket etmeliyiz. Özellikle de eğitim öğretimin bir parçası olarak çocuklarımızı teoriğin yanında pratik alanda da birer canlı dostu olarak bilinçlendirmeli ve onları mümkün olduğunca bilimin güzellikleriyle erken yaşta tanıştırmalıyız. Göreceksiniz ki bu sayede onlar, kıymetli birer hazineymişçesine korunup saklanmış ve üzerlerine notlar düşülmüş envayi çeşit canlıyı bir başka gözle görecekler ve buna uygun bir akılla yetişecekler.
”Bırakın artık dolu zihinlerin içindeki betonlara fikir diye diktayla çivi çakmayı, çocuk diye bir şey var! Gösterin ona güzelliği, yapın tarifini ve bekleyin umutla…
Umut yarında!”
sehrinhikayesi@gmail.com