Diyojen’den Florance’a…Florance Nightingale Müzesi
Haziran 23, 2022Ortaköy Yetimhanesi
Haziran 23, 2022
Khalkedon’dan Bakireler Tapınağına; Kadıköy, Maltepe
“BURASI KADIKÖY, BURADAN ÇIKIŞ YOK!”
Vaktiyle Bizans Kavmi Sarayburnu’na yerleşip, buranın güzelliğine hayran olunca karşı yakada oturanları, o yakaya yerleşenleri körlükle nitelendirmiş ve buranın tarihte bilinen ilk ismini almasına sebep olmuş; Körler Diyarı, Khalkedonia, Kalkedonya…
Kadıköy…
Serde ve literatürde “Kadıköylülük” diye bir şey var! 1,5 senedir İstanbul dışında yaşayan biri olarak , daha önce yaşadığım, bulunduğum, şimdilerde ise sıklıkla gidemediğim, ama gittiğimde uğradığım, nefeslendiğim yerlere, bu yazı vesilesiyle ,hem kendimi yeniden, hem de sizleri , belki yeniden belki ilk kez, götüreceğim…
“Memleketim”, nüfus cüzdanımda “Doğum Yeri” hanesine yazılmış en güzel İstanbul semti. İstanbul’un, Anadolu yakasının, ki Kadıköy yakası/tarafı deriz ziyadesiyle, çağdaş, laik, özgür, huzurlu, samimi, mahalleli, konforlu, medeni, kültürel, bol Fenerbahçe taraftarlı gözbebeği semti.
“Kadıköy’deki Beşiktaş iskelesi mi, Beşiktaş’taki Kadıköy iskelesi mi?” ikilemine düşmemek için Haldun Taner’de buluşulur, adres tarifleri Boğa heykelinden verilir, çay , benim gibi bir çayyaş için kötü de olsa, Moda Çay Bahçeleri’nde içilir, karşıya vapurla geçilir, martılara simit atılır…Adettendir…
Bir yerde şu cümleyi okumuştum; “İnsanlar ikiye ayrılır; Kadıköy’ü sevenler ve Taksim’i sevenler”… Okulumun Nişantaşı’nda olması sebebiyle hemen her gün uğradığım semt ve çalıştığım iki film şirketinin bulunduğu Taksim’i ayrıca sevsem de (bir 15 sene önceki haliyle elbette), tarafım Kadıköy’den yana olur.
Karşıda yaşayan dostlarımız genelde mesafeli oldular; bizim yakaya geçmek hep zor geldi, “Orası uzak yaa, Beşiktaş ya da Taksim yapalım şunu” dediler, çünkü onlara göre hayat Taksim’deydi, Cihangir’deydi… Ancak Taksim’de ve Asmalı’da mekanlar dışarıdaki masaları belediye yasağı ile kaldırmak durumunda kalınca, içip eğlenen tayfa bizim yakaya ufak ufak akmaya başladı. Çünkü Moda’da olsun, Caddebostan’da olsun, Bostancı’ya Maltepe’ye kadar uzanan sahil şeridinde olsun, insanlar rahatça içkilerini tüketebilmekte, kızlı-erkekli eğlenebilmektedir. Bu anlamda ve diğer başka alanlarda da Kadıköy özgürlük demektir, kimse de kimseye karışmaz.
Güneşli bir bahar ya da yaz gününüzü , mümkünse bir Pazar’ınızı, Caddebostan sahiline ayırın da ne demek istediğimi, görün demeyeceğim, yaşayın! Zaten buranın halkının yaşam tarzına karışmak biraz “yürek” ister; çünkü Kadıköy kendi medeni&kültürel aurasına dahil eder gelenleri, sevgiyle kucaklar, kendisini dönüştürmeye müsaade etmez. Şahsiyetli semttir vesselam…! Tek korkum “kentsel dönüşüm” adıyla dikey büyümeye giden şehirleşmenin yok etmeye başladığı ve zorla göçe sebebiyet verdirdiği bazı tarihi, karakterli, mahalle kültürüne sahip yerlerin yok edilmesi; mesela Fikirtepe.
Şahsi tarihimin lise ve üniversite yıllarına denk düşen zaman dilimlerinde Kadıköy benim için; sinema salonları, özellikle Moda Sineması,İstanbul Film Festivali’nin tek temsilcisi Rexx Sineması, Nazım Hikmet KM, Akmar Pasajı, Salı Pazarı, sahaflar, Moda sahil, The END , Kafkas Sauna, Tek Büfe, Yazıcıoğlu İş Hanı, Caferağa Spor Salonu, Fenerbahçe Stadı ve nihayetinde Bahariye Caddesi idi…
Moda Sineması’nda amcamın arkadaşı Bilal Abi yer gösterici olarak çalışırdı ve ben sayesinde üniversite dönemim boyunca tüm filmleri ücretsiz izledim. Hatta girip çıktığım filmlerin çetelesini tutarcasına “Bak sen buna gelmedin, bu da güzel film, bir dahakine buna gel” derdi. Amcam ise Moda Sineması ile Halk Eğitim’in arasındaki yokuşun bitiminde , yani sinemanın tam altındaki binada yer alan Kafkas Sauna’da müdürdü. Bin defa girdiğim, telefonunu ezbere bildiğim, milyon defa çevirdiğim ve amcamın içerdeki adamları görmeyeyim diye arka girişten, mutfaktan içeri aldığı Kafkas Sauna… Şimdi amcam emekli, sauna sahibi hala aynı ama eski hizmet pek yok, böyle butik işletmeler yerlerini büyük otellerdeki ya da özel merkezlerdeki yerlere bıraktılar, zamanın ruhuna uygun olarak. Bilal Abi de yok, çünkü Moda Sineması yok. Sahipleri el değiştirdi ve Moda Sahnesi oldu; büyük salonda tiyatro oyunları sahnelenirken, cep salonda festival ve bağımsız sinema filmleri, özellikle Başka Sinema organizasyonu ile, gösterilmektedir.
Hazır Halk Eğitim’in önünde dolanırken Moda yönüne devam edelim ve soldan ikinci sokağa (Kaymakamlık’tan sonraki, kilisenin karşısı) girelim, The End’e. Sahip olduğum tüm VCD ve DVD filmler buradan olsa gerek. Şahane arşivi vardır ve girdiğinizde saatlerinizi geçirebilirsiniz. Ama epeydir benim de yolum düşmüyor ,çünkü internetten film izlediğimiz şu çağda, özel olarak arşiv yapmıyorsak, para verip DVD almıyoruz maalesef.
İlk kez bir filmi izlediğim salon ise Kadıköy Sineması. Başlangıçta tiyatro salonu olarak tasarlanmış, dev kabarelere ev sahipliği yapmış çok büyük bir alan; yapıldığı dönemde İtalyan Tasarım Ödülü ‘ne layık görülmüş. Yeni dönemde işletmesini alanlar salonun orjinalliğini koruyup, birtakım yeniliklerle Kadıköy Sineması’nı yeniden hayata geçirmeyi planlayan projelere imza atıyorlar. Nisan’da gerçekleşecek İstanbul Film Festivali’ne yıllardır tek tabanca ev sahipliği yapan Rexx’e nihayet kardeş gelecek, Kadıköy Sineması festival filmlerine ev sahipliği yapacak .
Yakın dönemde açılan Baba Sahne, Entropi Sahne ile halihazırda var olan Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Haldun Taner Tiyatrosu, Duru Tiyatro, Oyun Atölyesi ile Kadıköy tiyatronun da kalbi…
Akmar Pasajı İstanbullu olmayanların bile bildiği bir pasajdır. Cünkü bir dönem hiç haketmediği çok talihsiz söylentiler ve olaylar ile ana haber bültenlerine konuk olmuştu. Giyim kuşamları ile “marjinal” diye nitelenen bir kitlenin ve rockçıların buluştuğu bir pasajdı. Ya yabancı kaset doldurmaya ya da ders kitapları almaya giderdik. Şimdi hayatta olmayan ve pasajla ismi bütünleşen Apaçi Ayhan, memlekete gelen&gelmeyen yabancı albümleri CD’den kasede çeker, cüzi bir fiyata satardı.Cramberries’leri, Alanis Morriset’ leri ya da karışık kasetleri orada doldurduk. Hatta ben bir kez rica etmiştim de benim için A.Morriset’in bir şarkısının sözlerini çıkarmıştı, ruhu şad olsun… Bir de sahafları vardı Akmar’ın, şimdi olmayan .Eski yoğunluğu da yok zaten pasajın, önündeki kitapçıların yerini de cafeler aldı.
Efsane Salı Pazarı da yok artık; E-5’e, Göztepe ile Fikirtepe arasına, müdavimlerini de beraber götürerek, sadece kendisine ait sabit bir yere kavuştu. Eski Salı’nın olduğu sokak ise sağlı-sollu bildiğimiz zincirleme giyim mağazalarından farklı olarak, daha bol çeşitli, uygun, kaliteli giyimin satıldığı bir açıkhava pasajına dönüştü adeta. Bilenlerin tahayyül etmesi amacıyla şöyle tarif edeyim; Taksim’de Terkos Pasajı (Pazarı), Beyoğlu İş Merkezi muadilinde, belki daha iyisi, bence daha iyisi…
Ve nihayetinde fanatik Fenerbahçe taraftarı iseniz, ki böyleyizdir tersi görülmemiştir, Kadıköy Fenerbahçe’dir, Fenerbahçe Kadıköy’dür! Sarı&laci’dir… Şükrü Saraçoğlu’dur… Maç günleri semtin sokaklarının heyecanı bambaşkadır. En başta belirttiğim gibi doğduğum, büyüdüğüm şehrimde yaşamıyorum şimdilerde ve elbette çok özlüyorum İstanbul’u, özellikle Kadıköy’ü. Sosyal medyada takip ettiğim hesaplardan fotoğraflarına bakmak bile keyifli ve o cümlenin sadece bir maç sloganı olmadıģını daha iyi anlıyorum; evet “Burası Kadıköy, buradan ,İYİ Kİ, çıkış yok!” Aklımla beraber ruhum da orada…
Bakireler Tapınağı da Denizini Özlüyor mu?
Süreyya Plajı, Bakireler Tapınağı, Beşçeşmeler, Mahallenin Muhtarları , Feyzullah Hamamı, Süreyya Paşa, hazine, define, küp dolu altınların yığıldığı tepeler, Fatih Sultan Mehmet’in vefat ettiği iddia edilen yer, Palekanon Savaşı, Kardeş Payı, Drama Köprüsü, Adalar manzarası desem size neyi/nereyi çağrıştırır?
Maltepe…
1990 yılının çok sıcak bir yaz gününde, 24 Haziran’ında , küçük bir çocukken taşınmıştık Maltepe’ye. Dut, elma, gül ağaçlarıyla ve çiçeklerle donanmış bahçeli- müstakil bir evden apartman yaşamına geçiyor, sevdiğim tüm arkadaşlarımı eski mahallemde bırakıyordum, pek hüzünlüydüm. Ömrümün 25 yılını geçirdiğim Maltepe’ye yapacağımız yolculukta, bu yazımın durakları Süreyya Plajı ,Bakireler Tapınağı, Beşçeşmeler olacak.
“En son sistem tesisata malik olan plaj kabineleri lüks ve konforludur. Mükemmel gazino, fevkalade caz, nefis içki ve yemekler. Aileler için hususi odalar. Bütün banliyö trenleri plajın önünde durur. Kadıköy İskelesi’nden plaja muntazam otobüs servisleri; Karaköy’den de doğrudan doğruya plaja elverişli hususi motor servisleri” Bu pek hoş ilan Süreyya Plajı’nın açılışında gazetelere verilmiş. Süreyya Paşa’nın yaptırdığı Süreyya Plajı, 80 tane birinci sınıf soyunma odası, 200 soyunma kabini ve 42 odalı moteliyle zamanın İstanbul’unda benzeri bulunmayan bir tesis imiş. Tiyatro oyunları, mehtap alemleri, festival eğlenceleri, tangolar ve Türk Müziği konserleri gibi seçkin kültürel faaliyetler de yapılırmış.
Yazın, çok çok daha küçükken, babamın denize getirdiğini hayal meyal hatırlıyorum. İncecik kumlar, mis gibi tertemiz deniz… Plajın simgesi ise Bakireler Tapınağı’ydı. Günümüzde Maltepe sahilinin doldurulması ve otoban yapılması ile denizden çok çok içeride, karada, bir süpermarketin otoparkında yer alsa da, vaktiyle denizin ortasında, kayalıklar üzerindeydi.
Hikayesi de şudur;
Eski Yunan mitolojisinde evlenmek isteyen genç kızlar Bakireler Tapınağı’nı ziyaret edermiş. Altı sütun üzerine oturan yuvarlak bir kubbeden oluşan bu tapınağın içerisinde, Venüs’ün güzelliği ile özdeşleşen heykel ise sonradan çalınıyor maalesef. Üsküdar’daki Kız Kulesi’ni gördüğümde bazen şunu düşünmeden edemem; “Niye Bakireler Tapınağı da burası gibi Maltepe sahilinin sembolü olarak denizin ortasında kalmamış ki…” Gerçi yüzemeyip sadece bakmakla yetindiğimiz denizlerimizi gördükçe “Ne eskisi gibi kaldı ki” sorusu eşlik ediyor hemen. Acaba bizim eskiyi özlediğimiz gibi ,Bakireler Tapınağı da denizini özlüyor mu, kim bilir…
Sahilden tren yoluna doğru, Beşçeşmeler’in sokaklarına girdiğimizde kulağımıza şu şarkı çalınmıyor mu?
“Kadın, erkek, genç, yaşlı
Küçük , büyük, ihtiyar
Kızlar, delikanlılar ve sevimli çocuklar
Herkes yerini alsın, bizim dizi başlıyor,
Sanki gerçek hayatta bu mahalle yaşıyor.”
Evet bildiniz, “Mahallenin Muhtarları” dizisinin jenerik müziği bu ve biz de şu anda Mahallenin Muhtarları Sokağı’ndayız; Temel’i, Fadime’si, Muhtar Bubacuğu, Müzevvir Müzeyen’i, Şöför Ali’si, Şirin’i ,Kemikkıran Kadriye’si, İğneci Handan’ı ile 10 sene, 10 sezon, 337 bölüm çekilen diziye set olmuş, Maltepe’nin en güzide yerindeyiz… Ülkenin en uzun soluklu dizilerinden biri olan Muhtarlar’ın son sezonunun, son iki bölümünde çalışma şerefine nail olmuş bir sinema öğrencisi olduğumu da not etmek isterim bu vesileyle.
Turuncu-kırmızı binayı gözünüzün önüne getirebildiniz mi; elinde çay tepsisi, omzunda “Çaydanluk” u ile dolaşan Temel’in kahvehanesini hani? Şimdi buranın ismi “Mahallenin Muhtarlari Kafe” Duvarlarında hala dizi oyuncularının fotoğrafları mevcuttur. Bu kafenin hemen sol çaprazında tarihi Feyzullah Çeşmesi bulunur. Bu çeşme mahalleye ismini veren beş adet çeşmeden oluşmaktadır. Bir de Tarihi Beşçeşmeler Simit Fırını vardır ki, elbette bahsetmeden geçmek olmaz. Bu fırının olduğu bina, Maltepe’de kurulan ilk binalardan biri olma özelliğine sahip, tarihi 1810’a dayanıyor. 150 sene kadar ekmek fırını olarak hizmet vermiş bu yapı, şimdilerde sahiplerinin kendilerinin hazırladığı pekmezleriyle kaynattıkları nefis taş fırın simidi ile meşhurdur. Yolunuz düştüğünde tatmadan dönmeyin derim.
Günümüzde Beşçeşmeler olarak bilinen tarihi balıkçı köyü halen eski aşı boyalı ,cumbalı ahşap evleri,dar sokakları, Arnavut kaldırımları,meydanı, çeşmeleri, asmalı kahvesi ile ilçenin nostaljik yerleşimlerinden olup, çınar ağaçları ile süslü meydanında bulunan cafeleri, restoranları ile özellikle yazın hem Maltepeliler’in hem İstanbullular’ın uğrak gezi ve dinlenme alanlarından biridir. Son dönemde pek sevdiğim “Beş Kardeş” de Beşçeşmeler mahallesini set olarak kullanmış dizilerden biridir.
Beşçeşmeler Mahallesi için, Maltepe’nin prestij yeridir dersek isabetli bir tespitte bulunmuş oluruz.
”Benzersiz topraklar Türkiye” sayfası diğer yazılar için tıklayınız