Son Kitlesel Yokoluş; Üzerinize Gelen Bir Göktaşı Düşünün.

istanbul tarihi yarımada
Bu Şehir Sizin; İstanbul
Şubat 11, 2020
Silah Çıktı Mertlik Bozuldu
Şubat 11, 2020

Son Kitlesel Yokoluş; Üzerinize Gelen Bir Göktaşı Düşünün.

Dinozorların Kitlesel Yokoluşu

10 km çapındaki bir gök taşı Dünya’ya çarptı!!! Duydunuz mu? 10 km çapında ve saatte 54.000 km hızla. Bu ne muazzam bir şey, hayal edebiliyor musunuz?
Normalde atmosferimize her yıl birkaç bin tane giriyormuş fakat ortalama birkaç yüz tanesi meteorid olma şerefine erişebiliyormuş. Bu çok önemli bir bilgidir boş geçmeyin. Biz her ne kadar gök taşı deyip geçsekte onun atmosfere girene kadar ki hâline meteoroid, atmosferi geçtikten sonra yere düşene kadar ki hâline meteor, yere kavuşup mefta olduktan sonraki hâline ise meteorid deniyormuş. Neyse bu çok önemli bilgi pekte akılda kalıcı olmadığından üzerinde durmuyorum, sadece gök taşı benim işimi görür. Bu gök taşlarının büyük kısmı atmosfere girdikleri sırada yüksek hızlarıyla seyir hâlindeyken sürtünmenin etkisiyle ufala ufala küçücük kalıyorlar. Yıldız kayması denilen olayda bunların atmosfere girişte alev almaları oluyor. Bir başka bilgide Ay’ın yüzeyindeki o şahsına münhasır çukurlukların mimarlarının bu tip taşlar olmasıdır.
Daha başlamadım anlatmaya ama tüyleri diken diken edici bir sahne gerçekten de şu gök taşının dünyamıza çarpış anı. O kadar büyük bir kütlenin o kadar büyük bir hızla sonsuz denilen uzayda gelip dünyayı bulması, o da bizim şansımız herhalde. Yani bizim derken sahiden bizim, yoksa dünyanın o günkü sakinleri açısından durum kıyametten farksız. Tıpkı uzun süredir revaçta olan ve muhtemelen de bir gerçeği daha yaşanana değin revaçta kalacak olan o ”Dünya’nın Sonu” filmlerinde; denizler taşıyor, fırtınalar kopuyor, gündüz vakti gökyüzü simsiyah oluyor ya, işte onun gibi bir şey. Bundan tam 65 milyon yıl önce, tabi 65 milyon oldukça büyük bir sayı olduğu için hayal etmesi de bir hayli zor. Dinozorları düşünmeniz gerekiyor mesela…

O günkü dünyanın Amerika’sı, Rusya’sı, Çin’i falan. Etçili, otçulu, uçanı, kaçanıyla koca koca ya da ufak ufak, vahşi vahşi ya da sevimli sevimli dinozorları. Zaten ‘jurassic park’ı da hepimiz izlemişizdir öyle değil mi? Dinozorlar gerçekten hayal etmesi en güzel canlılar. Çünkü artık yoklar ve bilim bu denli kesin konuşmasa da günümüz dünyasından bilmem kaç milyon yıl öncesine bir hayal kur deseler, ben şahsen dinozor gibi bir şeyler düşlemem. Özellikle de fiziksel olarak bugünün kertenkelelerine benzeyen canlıların dünyanın tamamının tartışmasız hâkimi olduğu fikrini düşünmem olası bile değil. Ama doğa işte primattan insana ata yapabildiği gibi kertenkeleden de dünyaya süpergüç yapabiliyor. Bu arada ‘Dinozor’ isim bakımından yunancadan gelme ve sahiden de kertenkele hatta korkunç kertenkele gibi bir anlamı var, yani aslında tabi ki türetilmiş bir kelime ama bu sadece fiziki benzerlik ve o zamanki bilimsel muğlaklık sonucu oluşturulmuş bir isim. Yoksa bu canlıların bizim kertenkelelerle bir ilgisi yok.
Evet ne diyorduk; 65 milyon yıl önce Meksika’nın Yucatan yarımadasındayız ve üzerimize 10 km çapında bir gök taşı geliyor. Onu durdurmak imkansız. Ondan kaçabilmekte pek imkanlı sayılmaz. Doğa bu sefer büyük oynuyor ve kalıntıları bugün 180km’lik bir krater açmış olan o meteor, bizim kertenkelelerin sonu oluyor. Kıyamet filmlerindeki tüm senaryolar gerçek işte: Okyanuslarda dev tsunamiler, atmosferi kaplayan zehirli bir duman, oluşan sayısız yangın, asit yağmurları, sıcaklık ve tarifsiz bir leş kokusu…
Benzerini düşünmek isterseniz nükleer savaşları hayal edin. Hiroşima şimdilik işinizi görebilir ama o çapta bir gök taşının çarpmanın etkisiyle ortaya çıkardığı enerjinin de Hiroşima’ya oranla çok daha büyük olacağını aklınıza yazın olur mu? Sayılarla aranız pek iyi olmasa bile 50 megatonluk (1 megaton=1.000.000 ton) insan yapımı bir bomba ile 4 çarpı 10 üzeri 23 (4×100.000.000.000.000.000.000.000 – tahmini 100 milyon megaton-) jolue enerji açığa çıkaran bir meteor arasında büyük bir fark olduğunu görebilirsiniz. Bugüne kadar patlatılmış en büyük bomba olan Çar(Tsar) bombası 30 Ekim 1961 tarihinde Sovyetler Birliği’nde patlatılmıştır. Olası nükleer tehlikeler göz önüne alınarak gücü ilk tasarlandığına göre yarı yarıya azaltılmış ve 50 megatona çekilmiştir. (Bu arada megaton kısmı biraz karışık olsada ‘TNT eşdeğeri’ gibi bir anlamı var ve TNT patlayıcılarında ortaya çıkan enerjinin nükleer silahlarda ortaya çıkana oranını anlatıyor. Misalen; 1 gram TNT patlama sırasında 4000 joule’den fazla enerji açığa çıkarıyor.)
Dinozorlara geri dönersek, ne acayip canlılar değil mi? Yani bugünün dünyasından bakınca. Oldukça uzun süre yeryüzünde kaldılar aslında -150 milyon yıl civarı- ama gelişim süreçleri bizimkinden baya farklı oldu. Onlar yeryüzündeyken bizim onlara rağmen gelişip bugünlere gelebilmemiz olası değildi. Yani aslında bir bakıma Meksika’ya düşen o taş parçası bizi varetti diyebiliriz. Acaba nereden geliyordu? Bu konuda bir bilgi yok. Hatta dünyanın bilinen son kitlesel yok oluşu sayılan bu meteor fikri tümüyle çok yeni. 80’lerde ortaya atılmış ve sonra bulgularla desteklenerek bilim dünyasınca kabul görmüş.
Biz olsaydık ne yapardık düşünemiyorum bile ama onlar için çok daha karmaşık olduğuna eminim. Çarpmanın ilk etkisiyle yok olanlar en şanslıları olmalılar ya da kısa süre içindeki etkileri ile. Ama ya sonrası? Dünya’nın o kıyamet hâli içinde bir süre daha yaşamak zorunda kalanları ne yaptılar? Çarpmadan sonra Güneş bile kayboldu, onlar için anlamı neydi asla bilemeyeceğiz ama en ilkel insan toplulukları için bile derin bir anlamı olan güneş, şüphesiz ki 150 milyon yıldır yeryüzünde olup onu izleyen dinozorlar için de büyük bir öneme sahipti. Kafalarından ne geçiyordu acaba? Korku mu? Yani sadece o kadar mı? ‘Umut’ diye bir şey yoktu değil mi o günlerde? Belki uçabilenleri ya da saklanacak bir delik bulabilecek kadar küçük olanları için durum biraz daha iç açıcı olabilirdi. Ama geneli için tam bir felaketti. Daha dün semtin en irisi, en korkutucusu, en saldırganı olanları bile o karanlık, duman ya da sıcakta yaklaşan sonu bekliyorlardı. Ta ki bir gün biz, onlardan miras o iri kemiklerini bulup hayretler içinde onlara dair ilk fikri edinene değin. İyi ki kazmışız değil mi? İyi ki gökleri merak ettiğimiz gibi başka şeyleri de merak edip, yalnız uzakları gözlemekle kalmayıp derini derini derini kazmışız. Bakarsınız bir gün yine kazarken belki daha derinlerde ve onlardan çok daha heyecan verici birtakım şeylerle karşılaşır ve tarihi yeniden yazarız. Kim bilir?

Oğuz SARITEPE

Şehir İstanbul

Bizi Facebook Adresimizden Takip Edin

sehrinhikayesi@gmail.com

Comments are closed.