Kuyruk Acısı
Şubat 11, 2020
İstanbul’u Keşfetmek 1
Şubat 11, 2020

K&B

K&B

Uçurumun başındaki bir insan, bir kadın ve aklında bir tek soru; ”Biter mi?”
Hava öylesine sıcak ki, nefes alırken genzi yanıyor insanın ve sürekli terleyerek hiçte hoş olmayan kokular yayıyor etrafına. Aslında böyle düşününce doğa ile pekte uyumlu bir yaratık gibi görünmüyor insan. Elindeki teknolojiyi doğanın şartlarına uyarlayıp rahat etmesini iyi öğrenmiş fakat çıplak hâliyle öyle çaresiz ki.
Bir insan sadece sıkılabilir mi? Sadece sıkılarak bunun dışındaki her şeye bu sıkılma işini mazeret gösterebilir mi? Peki ya bu sıkılma işi bir hastalık neticesinde yahutta çevresel bir takım gelişmeler nedeniyle değilde sadece kişinin isteğine bağlı olabilir mi? Yani merak ediyorumda ben günün birinde bile isteye sıkılmayı seçebilir miyim? Hemde sonunun ne olacağını düşünmeden, hiçbir hazırlık yapmadan bir gün uyanıp ”tamam artık sıkılacağım” diyebilir miyim?

O kadın bunu yaptı biliyor musunuz? O kadın bir gün uyanır uyanmaz beyninde şimşekler çakarak mı bunu yaptı bilmiyorum ama bunu yaptı. Bir önceki gün hayatı her zamankinden zerrece farklı değildi ve bir sonraki güne dair kafasında fazladan hiçbir şey yoktu. İyide o zaman niye böyle bir değişiklik oldu? Bir kitap mı okumuştu, bir film mi izlemişti, biriyle mi konuşmuştu yahut bir rüya mı görmüştü? Ne olmuştu?

Çünkü illa bir şey olması gerekiyordu. Çünkü hiçkimse öyle nedensiz yere üstelikte kendi kazancına olmayan böylesine büyük bir değişikliği birdenbire yapamazdı. Peki yine merak ediyorum affedin, bunun bir kural olduğunu bizim aklımıza kim yerleştirdi? Sakın Tanrı demeyin. O böyle bir şeyi asla yapmaz. Çünkü onun bekleyip görmek gibi bir görevi var. Eğer bunu yapmayıpta müdahale ederse o zaman hiçbir anlamı olmaz tüm bunların. Hatta belkide o kısa saçlı çocuğun söylediği gibi ”zaten yok”.
Kadın tüm bunları düşündü mü bilmiyorum. Aslında ben o kadını tanımıyorum bile fakat biz aynıyız. Evet bende sıkılıyorum, üstelik uçuruma hayli yakın bir noktada. Henüz kadının ki gibi bir soru belirmedi aklımda fakat yakındır eminim. Çünkü bu kaçınılmaz. Çünkü bunun kaçınılmaz olduğuda aklımıza yerleşmiş ve bunun dışında bir şeyi bunun dışında bir şeyi yapmadan düşünemiyoruz bile. İşte kadının bu dünyaya en büyük katkısı bu oldu benim gözümde. O daha önce hiç olmayan bir şeyin daha önce hiç olmamasının tek sebebinin daha önce hiç olmamış olması olduğunu buldu. Başka hiçbir neden yoktu. Kadın buna dayanamadı ve o sabah uyanır uyanmaz kendisine şöyle dedi; ”neden olmasın ki?”
Uçurum ne demek? Niye alçaktaki yüksek alçaktayken iyide, yüksekteki alçak yüksekteyken kötü? Kim kabul etti bunu? Kim öne sürdü? Tanrı mı?
Evet bunların çokta önemi yok, çünkü bunlar tanrısal ya da maddesel ya da değiştirilemez. Farkı yok. Önemli olan bunun böyle olmasının bir ”yasa” oluşu. Fakat bir yasanın yasa olup olmadığına dair yasaların değiştirilemez olduğunu kimse savunamaz herhâlde. O hâlde yüksek ve alçak birer yasadır. Dünya şartlarına göre birer yasadır. Kadına ve bana göre birer yasadır. Alçak iyi yüksek kötü ya da tam tersi durumlar bir anlam ifade etmez. Mesele konum değil yasadır. Fakat kadının ya da benim ”seçim” hakkımız yasaları tanımayabilir. Yasa yine yasadır, kadın yine kadın, dünya yine dünya. Ve yasalara karşı seçim hakkı olmayan dünyadır ya da dünyaya karşı seçim hakkı olmayan yasa. Kadın ve bense bu durumu umursamayabiliriz.
Ölmek isteyen biri yalnızca ölmek için sahiden başka hiçbir nedeni olmaksızın yalnızca ölmek için ölüyorsa, ona ”hayır yinede bir nedenin var, ölmek istemende bir neden” diyerek baskı yapabilir miyiz? İşte sıkılmakta böyle, asla kendi hür iradenle, tamamen nedensizce sıkıldığına inandıramazsın onları. Hatta ben kadını görmesem benide inandıramazdı kimse. İşte bu kadın bu yüzden önemli. O bir ilk. O ilk kez hiçbir neden olmadan sıkılan ve bunu sanki bir suç işlemişçesine savunma gereği duymadan büyük bir sakinlikle yapan kişi. O kadın bir tanrıça. Çünkü tüm yasaların üzerinde. Şimdi uçurumun kıyısında ve hayatı tamamen kendi ellerinde. Yasa tüm o kudretine rağmen bu kudretin varlığı dışında hiçbir başka etkiye sahip değil. Oysa kadın kimsenin kabul dahi etmediği bir durumun içinde bile kendisine öylesine hâkim. Bir nedeni olmadan sıkılmaya devam edebileceği gibi yine bir nedeni olmadan sonlandırabilirde bunu. Ya da yine bir nedeni olmadan her şeyi bitirebilir ve kendini uçurumdan atabilir. Siz istediğiniz kadar mutlaka bir nedeni vardı diye düşünün. Ben artık o kadını tanıyorum çünkü bende aynıyım. Sahiden bir nedeni yok.
Tüm bu varlığın, aksi bir yokluğun yerine varolmasının ne kadar bir nedeni var ki? Nasıl bir neden bunca uğraşa, gayrete, saçmalığa değer? İşte kadının sorusuda bundan doğuyor zaten; ”biter mi?”. Çünkü bilmiyor kadın, çünkü bende bilmiyorum ve tanrınında bildiğini sanmıyorum. Bu çok saçma. Bu öyle saçma ki, her şeyin elinde olduğu ve sonsuz bir özgürlüğe yalnızca bir seçim hakkı süresince sahip oluşun bile sanki büyük bir suç işliyormuşsun gibi yasalarca cezalandırılmana bir neden. İyide niye?
Tüm bu oyunu bozduğun için…
HAZİRAN 2016

Yazarımızın tüm yazılarına ulaşmak için lütfen tıklayınız Oğuz Sarıtepe

Anasayfaya dönmek için lütfen tıklayınız

Bizi facebook sayfamızdan takip edin

Comments are closed.