Neden Önce İstanbul
Neden kültür turizmi?
Neden önce İstanbul?
Neden önce müzeler?
Yukarıdaki üç soruyu kısaca cevaplayacağımız bu yazı dizisi, bir başka soruya cevaben yazacağımız birçok yazının temelini oluşturacaktır. Fakat o soru şimdilik bizde kalsın. Biz şimdilik sadece bol nedenli sorularımıza cevaplar arayalım.
Neden önce İstanbul?
Başlangıcı kültür turizmi ile yapmış ve kültür turizminin diğer tüm zenginliklere göre çok daha avantajlı oluşundan ve ayrıca bize ne kadar da uygun bir ekonomik model olduğundan -dolaylı da olsa- bahsetmiştik. Şimdi ise neden 7 coğrafi bölgede bulunun ve her birinin kendine has kültür birikimi olan 81 ilin arasından İstanbul’un öncelikli olduğu konusu üzerinde duracağız.
Dünya’nın üzerinde insan yaşayan tüm coğrafyalarında, şayet iyi kötü de toplumsal bir yaşam sürülüyorsa o coğrafya dünyanın neresinde olursa olsun mutlaka öne çıkan ve tüm o geniş coğrafyayı, kültürü ve farklılıkları bir arada içinde barındıran bir merkez noktası vardır. Bu bazı ülkeler için başkenttir, bazıları için tarihi ya da dini yönden değere sahip yapıların civarıdır ya da bazıları için de ülkenin geçim kaynağını sağlayan faktörün ağırlıkta olduğu bölgedir.
Bizim için de bu nokta İstanbul’dur. Zira İstanbul her şeyden evvel, peş peşe başkentliğini yaptığı iki büyük imparatorluk -Roma(Bizans) ve Osmanlı- sebebiyle dünyanın tarihsel anlamda göz bebeğidir. Bu iki büyük imparatorluğun toplamda 1000 yılı aşkın bir süre dünya liderliğine soyunduğunu ve yaşadıkları dönem içinde kayda değer bir kültür birikimi edindiklerini göz ardı edemeyiz. Kimse edemez. Gerek mimari açıdan, gerek düşünce ve yazım alanlarında ve gerekse de diğer çeşitli üretimler söz konusu olduğunda bu iki imparatorluğun da dünya mirasına katkıları tartışılmazdır. Ve işte İstanbul tam da bu birikimin orta noktasında yer alır.
O kadar çok şey geçmiştir ki İstanbul’un başından, hani anlatsak roman olur tabiri vardır ya, işte o tabirin bu şehir için kullanımı ancak anlatsak a’dan z’ye ansiklopedi olur şeklinde olabilir. Çünkü sahiden de bu şehrin, yalnız suriçinde kalan bölümünde yaşadıkları değil tarih sahnesinde ilk görüldüğü yıllardan beri başına gelmeyen kalmamıştır. Savaşlar görmüş, hükümdarlar – mimarlar – askerler yetiştirmiş, defalarca yanmış – yıkılmış – harap edilmiş, isyanlarla -fetihlerle – fatihlerle boğuşmuştur. Doğal afetlerden ihanetlere, büyük aşklardan büyük kavgalara, olağanüstü eserlerden olağanüstü insanlara, bu şehir tarihin görebileceği her şeyi görmüş, yaşamıştır.
İşte tüm bu nedenlerle anlatılmayı en çok hak eden, en büyük mirasa sahip ve tabi ki en çok merak edilen şehir olarak, önce İstanbul adı akla gelmelidir. Çünkü bu ülkenin kalbi Ankara olabilir fakat aklı İstanbul’dur…
Serinin diğer yazıları için aşağıdaki linklere tıklayınız;
sehrinhikayesi@gmail.com