Sebep
Şubat 11, 2020Ölü Silüet
Şubat 11, 2020
SEVGİ BAHÇESİ
Yardım etmesi gerektiğini anladı ve daha fazla devam edemedi yürümeye. Geri döndü ve elini uzattı ufaklığa. Ona adını ve yaşını sordu ve tüm gün onunla ilgilendi. Ertesi gün yine aynı yolda yürürken, o çocuğu yine gördü ve yine tüm gününü ona ayırdı. Bir sonraki günde öyle ve sonraki günde…
Adam geceleri uyuyamamaya başladı sonra. Daha önceleri de yardıma muhtaç birçok insanla karşılaşmıştı. Her seferinde derin bir iç çeker ve yoluna devam ederdi. Bu sefer ne olmuştu da bu çocuk bir türlü çıkmıyordu aklından.
Üstelik yaptığı güzel bir şeydi ve hâlinden şikâyette etmiyordu. Yalnızca anlamaya çalışıyordu. Nedeni neydi bu değişimin?
Haftalar geçti ve en sonunda çocuk dayanamayarak sordu;
-ne zaman gideceksin?
-gitmem gerekmiyor
-peki ya diğerleri?
Adam yıkılmıştı. O gece yalnızca uyuyamamakla kalmamış, bir de acı çekmeye başlamıştı. Sabah yolunu değiştirmeye karar verdi. Fakat değiştirdiği yolda da tesadüfe bakın ki bir trafik kazası olmuştu. Herkes büyük bir heyecanla olanları izliyordu. Sonra birden farketti ki herkes yalnızca olanları izliyordu. Adam zamanın içinde bir anı zihninde genişletmiş ve uzunca bir süre o anın içinde kalarak gözlem yapmıştı sanki. Hepsi birbirini bekliyordu bir şey yapılması için. Oysaki yaralılar o kadar da kötü durumda değillerdi. Ama yine de acı çekiyorlardı. Niye boş yere acı çekiyorlardı ki? Çok küçük bir yardımla acılarından kurtulabilirlerdi ama bu küçücük yardım kimse tarafından gelmiyordu. Biri ilk olmalıydı adamca, adam bunu anlamıştı o an.
Elini uzattı ve ayağa kaldırdı kadını, ona destek oldu ve bir taksi çevirdi yoldan. Sonra diğer insanlarda adamdan gördüklerini yaptılar ve diğer yaralılara destek oldular. Adam bunu görünce diğerlerini bıraktı ve kadının yanına oturdu. Hastaneye gelene dek kadınla konuştu ve kadının kaza sonrası şaşkınlığı bu sayede son buldu. Hatta çektiği acı bile azalmıştı. O gün boyunca adam bu kadınla ilgilendi ve kadının yakınlarına haber ulaştırdı. Gün sonunda evine geldiğinde ise o gün yine işe gitmemiş olduğunu farketti. Aslında işe gitmesi gerekmiyordu. Yeterince parası vardı. O güne kadar öyle çok çalışmıştı ki hayatının sonuna kadar çalışmasa bile olurdu. Ama o yine de çalışıyordu. Üstelik parayla yaptığı özel zevkleri, hobileri falan da yoktu. Aşırı derecede sade bir hayat yaşıyordu. 40 yaşındaydı ve hiç evlenmemişti. Birkaç önemsiz ilişki haricinde kız arkadaşı bile olmamıştı.
O sabah kendini çok iyi hissediyordu. Kahvaltısını yaptı ve bu sefer işe gitmek üzere çıkmadı evden. Eşofmanlarıyla çıktı dışarı ve o gününü tamemen diğer insanlara ayırdı. Gördüğü tüm çocuklarla şakalaştı. Nereye gittiğine bile bakmadan denk gelen tüm otobüslere bindi ve tanıştığı her insanla bambaşka konularda sohbetler etti.
Güzel bir gün geçirmenin verdiği huzurla evine dönen adam, eve geldiğinde bir sürprizle karşılaştı. Kapısının önüne kıvrılmış küçük bir köpek. Adam yüzündeki gülümsemeyi daha da arttırarak köpeği kucakladı ve sevmeye başladı.
Hemen içeri girerek köpek için yiyecek bir şeyler hazırladı ve köpeğin kendisiyle kalmasına izin verdi. Bütün gece köpeğin gözlerindeki güzelliği düşünüp durdu. Kaç insan böylesine duygu dolu ve masum gözlere sahip ki diye düşündü.
Sabaha karşı uyuyan adam, ancak öğle vakti yataktan kalkabildi ve uzun zamandır ilk kez o kadar iyi uyuduğunu farketti.
Hemen evine en uzaktaki fırına koştu ve taşıyabildiği kadar çok poğaça aldı oradan. Yol boyunca gördüğü tüm evsizlere dağıttı onları ve yolu uzatmak için elinden geleni yaptı.
Eve gelince acilen düşünmeye başladı. Daha fazlası mümkün mü? Daha fazlası mümkün mü? Ve sonunda daha fazlasını mümkün edebileceğini farketti. Köpeğin masum yüzüne baktı ve ‘merak etme’ dedi. ‘Herkese yeteceğim’.
Ertesi gün emlakçıya koşturan adam evini satmak istediğini söyledi. Daha sonra ise kendisine mümkün olduğunca büyük bir depo bulmasını istedi. Hatta mümkünse bir takasa bile razıydı. Emlakçı çok şaşırmıştı. Onca yıllık emlakçıydı ama o güne kadar kimse ondan bu şekilde bir depo talebinde bulunmamıştı. Araştırırız diyerek adamı başından savdı. Adam ise çok mutluydu. Her çektiği nefesi son nefesiymiş gibi derinden çekiyordu. Yine yol boyu gördüğü yardıma muhtaç herkesle ilgilendi. Tanımadığı insanlara merhaba ya da iyi günler dedi. Her gördüğü satıcıdan bir şeyler alarak onlarla sohbet etti. Saatlerce gelen hiçbir vasıtaya binmeden otobüs durağında oturdu ve insanlarla konuştu. Camiye gidip içinden geldiği şekliyle namaz kıldı ve uzun uzadıya dua etti. Nedenini bilmediği bu huzur için Allah’a şükretti.
Bir hafta boyunca hem yine dışarı çıkarak yaptıklarını yapmaya devam etti hem de sürekli çizimler yaparak hayalinde eşsiz bir dünya yarattı. Emlakçıya gittiği günün üzerinden tam bir hafta geçmişti ki emlakçıdan aldığı bir telefonla apar topar verilen adrese koştu. Gözlerine inanamamıştı. Karşısında duran harabe tam da aradığı şeydi. Zamanında tekstil atölyesi olan bu yer, yıllar evvel yanmış ve kaderine terk edilmişti. Bir süre sonra satışa çıkarılmıştı fakat yanmasıyla ilgili dava hâlâ sürdüğünden düşük fiyata dahi alıcı bulamamıştı. Sonunda mahkeme kararıyla devlet bu alanın tümüne el koymuş ve depo kullanım dışı kalmıştı.
Emlakçı, adamın kendinden geçtiğini farkedince kendi kendine acaba benim göremediğim neyi görüyor diye soruyordu.
Fakat adam bu yanmış harabede öyle bir cennet görüyodu ki, şu anda sadece alacağı komisyonu düşünen bu garip emlakçı, anlamak istese dahi anlayamazdı bunu.
Kısa sürede ama yoğun bir çaba ile gereken bütün işlemleri halleden adam, yanmış bir harabe olarak kabul edilen bu depoda yaşamaya başladı. Evindeki tüm eşyaları buraya getirdi. Deponun bir bölümünü kendine ev yaptı. Günden güne elinden geldiğince temizlik ve tamirat yapıyordu. Hiç sıkılmadan sabahtan akşama kadar bu depoyla ilgileniyordu. Bir ay sonunda deponun iç kısmı yanmış bir harabe olmaktan çok, bakımsız eski bir depoyu andırır bir görünüme kavuşmuştu.
Dışarıdan bakılınca görünen kısmıyla ise ilgilenmiyordu bile adam.
…
Uzaktan bakınca görülmeyen küçücük bir tabela asmıştı giriş kapısının üzerine. Sevgi bahçesi yazıyordu tabelada. İçeride çiçek yetiştiren orta yaşlı bir adam vardı. Tüm gün çiçeklerle uğraşıyordu ve yanında çalışan bir sürü çocuk vardı. Zamanla çocuklar büyüyor, yerlerine yenileri geliyordu. Tabi bu sırada adamda yaşlanıyordu.
Dışarıdan bakıldığı zaman tam bir harabe olan bu yer, evsizlerin ve yardıma muhtaç olan tüm diğer insanların bildiği fakat bilmesi gerekmeyen hiçkimsenin de bilmediği bir yerdi. O civarda çiçek satan tüm çocuklar çiçeklerini bu adamdan alırlardı ve eğer isterlerse adam onlara yemek ve yatacak yerde verirdi.
Fakat zamanla bu da adama yetmemeye başlamıştı. Sevgi bahçesi eskidikçe ve adam yaşlandıkça tüm gününü çocuklara ayırmasına rağmen daha da fazlasını yapmak istiyordu. Bir gün uzunca bir mektup bıraktı çocuklara ve sırra kadem bastı. Sevgi bahçesini aralarından en güvendiği delikanlıya ve diğer tüm çocuklara emanet etti ve bir daha yüzünü gören olmadı.
Oysa adam fazla uzaklaşmamıştı. Yaptığı tek şey denk gelen ilk şehirlerarası otobüse binmek olmuştu. Bu şehirlerarası otobüs sekiz saatlik bir yolculuk sonrası bambaşka bir dünyada durmuştu ve bu yenidünyada sevgi bahçesi yoktu.
Hemen kolları sıvıyan adam, kendine en uygun yeri buldu ve yepyeni bir sevgi bahçesi inşa etti. Hâlâ gücü yerindeydi ve hâlâ yaptıklarının yeterli olacağına inanmıyordu. Dünya hâlâ kurtarılamamıştı. Daha fazlası mümkün mü? Daha fazlası mümkün mü? Yine bu soruları sormaya başlamıştı kendine.
Kalbine giren ani bir sızı sonucu yapmayı düşlediklerinin büyük bölümünü yapamadan ölmüştü adam. Ama ne kadar yaşarsa yaşasın yapamayacaktı düşlediklerinin hepsini. Bunun farkındaydı. Çünkü düşleri hiç bitmiyordu. Hiç vazgeçmiyordu hayallerden. O çok iyi bir insandı ama öldü. Başka iyi insanlarda ölmüştü. Ağlanacak bir şey yoktu. Fakat asla unutulmayacak bir adamdı o. Onu tanıyan tüm çocuklar onun gibi olmak istedi ve oldular da. Şimdi o adam öleli tam otuz yıl oldu ve bugün açılışını yapmakta olduğumuz sevgi bahçesi tam altmışbeşinci sevgi bahçesidir. Bu sayının daha da artacağını biliyoruz. Çünkü ben o adamın ne demek istediğini anladım ve gözlerine bakarak elimi uzattığım her çocukta beni anlıyor. Bunun sonu yok. Bahçe önemsiz fakat sevgi sınırsız…
NİSAN 2011