SİRK
Ata isminde 12 yaşındaki bir çocuk, dün gece kahraman oldu ve bu gece huzurla giriyor yatağa. Kendisiyle aynı dünyayı paylaşan milyarlarcasının aksine, o bu gece mutlu ve kafası hayli rahat. Yaşasın Ata gibiler! Yaşasın hiçbir vicdansızlığa sessiz kalamayan tüm vicdanlı insanlar!
Ata 4 Ağustos akşamı çok mutlu olmuştu, çünkü babası eve girer girmez ceketinin cebinden çıkardığı biletleri ona uzatmıştı. Şehre bir hafta önce gelen ve yarın son gösterisini yapacak olan ‘BüyükBatı’ sirkine, üstelikte en ön sıranın tam ortasından üç bilet. ”Bunları almam çok zor oldu evlat” diyen babasına sarılan Ata, öyle mutluydu ki hemen odasına koşup bu haberi çok sevdiği kuşu ‘Hürkuş’a vermişti. Ata’da biliyordu ki bu isim kafesteki bir hayvan için pekte uygun değildi ama bir anlamı vardı. Kuşunun bir evcil hayvan olarak asla özgür olamayacak olmasının eksikliğini hiç olmazsa adının hürlüğüyle tamamlatıyordu ona. Küçük kafesinde uçmanın gereksizliğini artık kabullenmiş olan Hürkuş’sa adının aksine hürlükten bihaber arasıra kanatlarını açıp sanki egzersiz yapıyor onun haricinde de pek hareket etmiyordu. Ata büyük bir heyecanla olanları ona anlattı ve o gece biletleri yastığının altına alarak uyudu. Aslında pek uyududa denemez, çünkü her gözünü kapadığında biletler aklına geliyor ve onları kontrol ediyordu.
Ata, sirklere dair bildiği herşeyi okuldan öğrenmişti. Öğretmenlerinin onlara birer hayvan tanıtmaları için ödev verdiği sıralar yaptığı araştırmalar sonucu, sokaktaki herhangi bir hayvanı tanıtmaktansa internetten resimlerini gördüğü ve canlısını ancak -o da bir kereliğine- ‘Darıca’da(hayvanat bahçesi) gördüğü vahşi hayvanlardan birini seçmişti. Bir ‘timsah’. Ata, Darıca’da gördüğü diğer birçok hayvanıda çok çok beğenmişti fakat timsah onun gözlerine o kadar yabancı bir hayvandı ki, diğer bütün hayvanlardan önemli olmuştu bir anda. Ata yalnızca bir kez canlı bir timsah görmüştü hayatında. O da yalnızca birkaç dakikalığına. Filler, gergedanlar, zürafalar ve daha bir sürüsünü de öyle. Tüm bu canlıları önceki yaz ailece gittikleri ‘Darıca’daki parkta görmüştü. O gün bu gündürde hayvanlara özel bir ilgisi başlamış ve sürekli onları düşünür olmuştu. İşte bu yüzden ödevi çok ciddiye almış ve ona çok iyi hazırlanmıştı. Ödevinin sonuna düştüğü üzücü bir not üzerine(Not: Maalesef hayatımda yalnızca bir kez canlı bir timsah görebildim) öğretmeni ona sormuştu: ”Şehre önümüzdeki ay gelecek olan sirkten haberin var mı Ata?”. İşte bu soru Ata’ya sorulduğu günden beri Ata’nın aklı fikri o sirkteydi. Hemen internetten araştırmaya başlamıştı ve sirk hakkında bir sürü bilgi toplamıştı. Anne ve babasını ikna edebilmek için elinden gelen herşeyi yapmıştı. Oğlunun bu konudaki hassasiyetini anlayan babaysa, daha sirk şehre gelmeden satışa çıkan biletlerden almış fakat bunu oğlundan son ana kadar gizlemişti. Böylece onun mutluluğu zirvede yaşayabilmesi için bir ortam hazırlamıştı.
Ertesi sabah Ata gösteri akşam olmasına rağmen erkenden hazırdı. Boynuna fotoğraf makinesini asmış, avcı yeleğinin üst cebine not defterini ve kalemini yerleştirmiş. Diğer bir cebinede sirkin yayınlanan dört farklı broşürünü birden sıkıştırmıştı. Anne ve babası onun bu heyecanını anlayışla karşılamış ama ona gösterinin akşam olduğunu hatırlatmak zorunda kalmışlardı. Ata akşamı zor etti denilebilirdi. Babasının tüm itirazlarına rağmen ne yapıp etmiş baskısını sürdürerek gösteri satinden oldukça erken bir saatte onları sirke sürüklemişti. Bir an önce hayvanları görmek istiyordu, özelliklede timsahı.
Annenin, ‘o zamana kadar birşeyler atıştıralım bari’ teklifine sıcak bakan baba olumlu cevap versede Ata çok uzaklaşmayacağına söz vererek birkaç fotoğraf çekmek üzere yanlarından ayrılmak konusunda diretmişti. Onun bu şevkini kırmak istemeyen anne, babayla göz göze gelerek başını olumlu yönde sallamıştı sonunda.
Ata sevinçle onların yanından uzaklaşmış ve fotoğraf makinesi elinde vahşi hayvan avına çıkmıştı nihayet. Bu işi çok gizli yapmalıydı, çünkü en doğal fotoğrafları çekebilmenin sırrı bu gizlilikteydi. Ama ne kadar gezip dolaşsada hayvanlardan hiçbirini görememişti Ata. Tam ümidini kaybetmiş bir şekilde geri dönecekken, büyükçe bir çadırın içinden çıkan iki adam gördü. Adamların avcı kıyafetleri vardı ve bu onları Ata’nın gözünde önemli insanlar yapıyordu. Ata hemen çaktırmadan onlara yaklaşmaya başladı. Bir şeyler konuşuyorlardı adamlar. Daha iri olanı ötekini azarlıyordu sanki. Biraz daha yaklaşınca konuşulanları daha net duymaya başlayan Ata, kulaklarına inanamıyordu… Gözlerinden akan yaşlara zorlukla mani oluyor ama ne olursa olsun sonuna dek dinlemek istiyordu. Adamlardan ufak tefek olanı Ata’nın anladığı kadarıyla hayvanlarla ilgilenen kişiydi ve hayvanlardan biri hakkında çok hasta olduğu ve acı çektiği gerekçesiyle, patron olduğu her hâlinden belli olan iri adama dert yanıyordu. İri adam dinledikçe dahada öfkeleniyor ve ufak tefek adama baskı yapıyordu. ”Ne yaparsan, nasıl yaparsan yap hallet. O iğrenç yaratık bu gecenin sonunda acıdan gebermiş olsa bile bu gösteriyi tamamlayacak”.
Ata, bu kadarının yeterli olduğunu düşünüp koşmaya başladı. Durumu anne ve babasına anlatacaktı hemen. Kısa bir süre onları aradıktan sonra buldu ve soluklanmaya bile fırsat vermeden nefes nefese duyduklarını anlatmaya başladı. Oğullarına güvenen anne ve baba ne yapabiliriz diye düşünürken Ata’nın kedere gömülmüş hâline daha fazla dayanamayan baba ”birazdan dönerim” diyerek yanlarından uzaklaştı.
Etrafta dolaşan görevlilere yetkili birilerini soran baba, sonunda çadırlardan birine yönlendirildi ve orada irice bir adamla tanıştırıldı. Bu iri adam Ata’nın görüp dinlediği adamdı ama baba bunu bilmediğinden olayı oğlundan duyduğu şekliyle yine bu adama aktardı. Adam gayet sakin bir tavırla ”bir yanlış anlama olmalı, burası BüyükBatı Sirki ve BüyükBatı’da asla böyle şeyler olmaz ama yine de işin aslını öğrenelim” diyerek yakınındaki adamlardan birine işaret etti. Babanında duyacağı bir şekilde adama bir takım şeyler söyledi ve onu yollarkende babaya gülümseyerek ”şimdi durumu öğreniriz, o zamana kadar size ne ikram edelim?” diye sordu. Karşılaştığı kibar tavır sayesinde yumuşayan baba, sahidende bir yanlış anlama olmalı diye düşündü ve gülümseyerek adama teşekkür etti.
Birkaç dakika sonra yanlarına gelen adam, hayvanlardan birinin hasta olduğunu doğruladı fakat onun gösteriye çıkamayacak olduğunuda bildirdi. Bu nedenle gösteride oyunun akışını değiştirmeyecek şekilde ufak bir değişiklik yapıldığını, bu kararın yeni alındığını bu nedenlede çok az kişi tarafından bilindiğini söyledi.
İri adam, ”her ne şekilde olursa olsun böyle önemli bir hadiseden haberim olmalıydı. Bu affedilemez” diyerek kükredi ve babaya dönerek, ”durum sanıyorum ki bu şekilde açıklanmış oluyor ama sizden ricam gösterideki bu değişikliğin duyulmamasıdır” diye de ekledi. Baba, adamın bu nazikçe tavrına karşı herhangi bir şey söylemeyi yersiz buldu ve verilen bilgi için teşekkür ederek yanlarından ayrıldı.
Ata ve annesi gösterinin başlamasına kısa bir süre kala giriş kapısına doğru yönelmekteyken baba onlara yetişti ve ayaküstü durumu anlatıverdi. Ata anlatılanlara inanmayarak itiraz edecek oldu ama annede babaya katılarak bu sefer Ata’ya karşı çıktılar. Gösterinin başlamak üzere olduğu anonsu yapılınca bu konuyu hızlıca kapatıp içeriye yöneldiler. Ata yüzünü somurtarak anne ve babasına boyun eğdi fakat aklı hâlâ o hasta hayvandaydı.
Gösterinin ilk bölümü gayet heyecanlı geçti ve herkes hâlinden memnundu. Oysa Ata bir saattir somurtuyor ve o güne dek büyük bir heyecanla beklediği gösteriyi izlemiyordu bile. Onun bu durumunu anlayan annesi onunla ilgilenmeye çalışıyor ama o da gösterinin heyecanına kapılarak bunda başarılı olamıyordu.
Ara verildiğinde Ata tuvalete gitmek için için istedi ve hızla tuvalete doğru koşmaya başladı ama tuvalete gitmedi. Hemen o konuşmaya şahit olduğu yere gitti ve bu sefer dahada yaklaşarak içeriyi görmek istedi. Etrafta kimsenin olmayışından yararlanarak çadıra iyice yaklaştı ve bir takım inlemeler duymaya başladı. Heyecanı artmasına rağmen cesurca davranması gerektiğinin bilinciyle kapıya doğru yöneldi ve içeriye baktı. Küçük bir havuzun içinde yalvaran bir sesle inleyen bir yavru timsah ve onun başında elinde uzunca bir sopa olan iriyarı adam. Bu adam o adamdı ve elindeki sopayla yavru timsaha zarar veriyordu. Ata hemen fotoğraf makinesini kullanarak adamın her adımını fotoğrafladı. Daha yakından ve daha net pozlar alabilmek için, çaktırmadan içeriye girdi ve kendine güzelce bir açı buldu. Adamın elindeki sopayla zaten inleyen hayvana nasıl işkence ettiğini foroğrafladı. Ama bu yetmezdi. Ona nasıl küfürler ettiğinide kaydetmeliydi. Hemen kararını verdi ve çadırdan hızla çıkıp ailesinin yanına koştu, olanları şimdilik anlatmayı uygun görmedi. Çünkü kendisine inanılmayacağından ya da vakit kaybedileceğinden korkuyordu. Hızlı davranmalıydı. Fotoğraf makinesinde bir arıza olduğunu ama çok güzel bir poz yakaladığını ve onu çekmek istediğini söyleyerek babasından telefonunu istedi. Babası oyunun şimdi başlayacağını hatırlatsada oğlunun nihayet somurtuk ifadesinden kurtulmasına sevinerek telefonunu verdi. Ata az evvel geldiği yöne doğru hızla uzaklaştı.
Çadıra yaklaşınca yavaşladı ama kararlıydı. Cep telefonunun kamerasını açtı ve video çekmeye başladı. Daha çadıra girmeden çekime başlamıştı, böylece olayı tüm detaylarıyla belgeleyecekti. Yine yavaşça içeri süzüldü ama adamı orada göremedi. Küçük timsahın inleyişleride durmuştu. Neler olduğunu anlamaya çalışarak havuza yanaştı ve küçük timsahın orada olmadığını ama havuzun kana boyanmış olduğunu gördü. Video çekimine devam ederek yürümeye başladı. Önüne çıkan bir perdeyi sıyırınca boşta olan eli istemsizce ağzına gitti ama kaydı durdurmadı. Gördükleri ve duydukları inanılmazdı. İri adam etrafındaki bir sürü adamı azarlıyor ve hem onlara hem de hayvanlara küfürler yağdırıyordu. Adamları hayvanlara fazla kibar davranmakla suçluyor ve onlara bunu ispatlamak için yanı başında duran bir köpeğe elindeki kırbaçla vuruyordu. Köpekse ona asla karşılık vermiyordu. ”Korku” diyordu adam ”en güçlü İktidar biçimidir”.
Ata etrafında gördüğü herşeyi kaydetmeye çalışıyor ve gördüğü her yeni şeyle şaşkınlığı artıyordu. İri adamın etrafındakilere attığı iğrenç nutuksa zaten tüm bu kaydedilenlerden daha önemli bir belgeydi;
”Biz insanız anlıyor musunuz, biz gücüz, iktidarız. Biz asla yumuşak başlı olamayız. Eğer güç bizdeyse ve iktidar bizimse onu en etkili şekilde kullanmalıyız. Bu da yalnızca korkuyla olur. Canlarını yakmaya çekindiğiniz şu aciz ve zavallı hayvanlar insanın yanında bir hiçtir. Anlıyor musunuz bir hiç ve diğer tümüde öyle. Bu dünyanın hâkim canlısı biziz ve yalnızca biz bunu kullanabildiğimiz sürece bu böyle kalacak. Eğer siz vicdanınıza yenik düşer, merhametli birer canlı dostu olursanız, işte o zaman tüm gücünüzü ve iktidarınızı yitirirsiniz. Korkmayın! Asla korkmayın çünkü siz insansınız ve en korkunç canlı sizsiniz!!! Ve öylede kalmalısınız. Tüm canlılığın eşit hakka sahip olduğunu savunanlara aldırmayın. Onlar gerçek dünyayı, vahşi doğayı ne bilirler. Bizim elimizdeki bu sopalar, kırbaçlar onların gözlerinde bizi birer canavara dönüştürür. Oysa vahşi doğada işler bundan çok daha canavarcadır. Bir antilop için bir aslan neyse bende bir aslan için oyumdur. Aslan bu işte ne kadar suçluysa bende bu işte o kadar suçluyumdur. Elimden ”ALET” alındığı vakit canlı yaşamındaki sıralamada hemen gerilerim ve inanın bana bu benim için hiçte iyi olmaz. Bu nedenle ben ‘alet’ ile bir bütünüm ve onu aslanın pençesi, kartalın kanadı, timsahın ağzı gibi kullanmak zorundayım. Yoksa doğanın hakimi olamam ve işleri doğaya bırakarak belkide kendi sonumu hazırlarım.
Ayrıca size son defa olarak söylüyorum ki insanlığın hâkim gücü ‘para’dır ve bu hâkim güce sahip olabilmek adına yapılan herşey insancadır. Eğer bu geri türleri konuşarak ikna edebiliyor ve onlara tüm bu şaklabanlıkları nezaket yoluyla yaptırarak bana para kazandırabiliyorsanız, hiç durmayın ve yapın. Ama işlerin böyle olamayacağında hemfikirsek bir daha asla bu gerçeğe taptığımı bildiğiniz hâlde, bana para kaybettirmeyin. Burası BüyükBatı Sirk’i ve BüyükBatı Sirk’i asla para kaybetmez!!!”
Yalnızca bir saat sonra henüz gösteri bile sona ermeden büyükçe bir grup hayvansever polisle birlikte sirke baskın yaptı ve bu olayı yalnızca tüm ülke değil tüm dünya öğrendi. İri adamın iğrenç konuşması internetten tüm dünyaya yayıldı ve birçok bilinçli kişi hemen o gece ayaklanarak devletlere bu konuda elbirliğiyle baskı yapmaya başladılar. Bu durumun bir akıma dönüşmesi ve bir çocuk kahraman yaratması kaçınılmazdı. Çünkü Dünya herhangi bir konuda uzun zamandır kahramana açtı ve yetişkinlere kimsenin güveni yoktu.
Ata isminde 12 yaşındaki bir çocuk, dün gece kahraman oldu ve bu gece huzurla giriyor yatağa. Kendisiyle aynı dünyayı paylaşan milyarlarcasının aksine, o bu gece mutlu ve kafası hayli rahat. Yaşasın Ata gibiler! Yaşasın hiçbir vicdansızlığa sessiz kalamayan tüm vicdanlı insanlar!
Ama yapılacak daha çok iş var…
(Bu arada merak etmeyin, Ata o gece eve döner dönmez Hürkuş’u kafesinden çıkardı ve onu özgür bıraktı. Hayatının tümünü esir olarak bir kafeste geçiren bir canlı, dış dünyada ne kadar yaşayabilirdi bilinmez ama sanıyorum ki Ata’da bunu bilmesine rağmen, esaret altındaki uzunca bir yaşamın, özgürlük içindeki kısaca bir yaşama tercih edilmemesi gerektiğini savunduğundan bu konuda içi rahattı ve Hürkuş artık özgürdü. Peki ama bir kuş için ‘uçabilmek’ nasıl bir ‘özgürlük’ olabilirdi? Sanırım bunu önce insana, sonra kafese, sonrada kuşa sormak gerekti.)
AĞUSTOS 2016