Ortaköy Yetimhanesi
Haziran 23, 2022
Masumiyet Müzesi; Bir Kitabın Müzeleştirilmiş Hali
Ocak 1, 2024

Tanzimat’tan Bitli Kağıthane’ye

Tanzimat’tan Bitli Kağıthane’ye

Ben olsam Sultanahmet yönünden değil de Sarayburnu yönünden girerdim bir dahakine Gülhane’ye. Sanki hiçbir şeymiş, hiçbir yermiş gibi orada duran yetimhane(Aziz Paulos) kalıntılarını ve hemen üstünde yer alan o esrarengiz sütunu(Gotlar) selamlardım önce ve niye buralar bu kadar ıssız, sessiz kalmış diye düşünürdüm azıcık. Hayatın olağan akışına ters gibi geliyordu önceleri bu rota, çünkü ben hep tramwayla giderdim Gülhane’ye. Tabi artık öyle yapmıyorum. İstanbul’un ilk yerleşim alanlarından biri olan Sarayburnu’na hakkı olan selamı öyle uzaktan el sallayarak değil sahiliyle kucaklaşarak veriyorum. Sonra ister istemez 19.yy’ın kapısından giriyorum içeri;
”Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin tümden değistirilmesi demek olacağından iş bu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır. Bundan başka, dost devletlerin de bu yönetimin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmalari için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen bildirilecektir.”
-Tanzimat Fermanı’ndan-
Tarih sahnesine çıktığı ilk andan itibaren mutlak otoritenin padişahta olduğu bir monarşiyle yönetilen Osmanlı İmparatorluğu’nda, 19.yy’da çeşitli sebeplerle kendisini daha ileride meşruti bir yönetime -1876- götürecek olan ve aynı zamanda demokratikleşmesinin de ilk somut adımı sayılabilecek bir ferman yayımlandı. Tanzimat(düzenleme,reform) Fermanı ismiyle anılan bu ferman, 3 Kasım 1839’da Abdülmecit döneminde Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından Gülhane Parkı’nda okundu ve bu sebeple adına Gülhane Hatt-ı Hümayunu(Hatt-ı Hümayun; Osmanlı padişahlarının önemli konularda bizzat yazdıkları ya da notlar düştükleri fermanlara verilen ad) da denildi.
Ancak tarihte çok daha gerilere gidecek olursak bu önemli alanın içerisinde 3.yy’dan kalma Gotlar Sütunu’nu(Roma Dönemine ait) bulundurduğunu, Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması’nı barındırdığını -ki bu sebeple Bizans dönemi açısından da değerlidir- öğrenebiliriz. Daha da önemlisi İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in Sarayburnu’nu surlarla çevirterek Çinili Köşk’ü yaptırdığını ve burada güreş, cirit gibi eğlence ve gösteriler yapıldığını, yapılan önemli gösterilerin anısına Gülhane’ye birçok Nişantaşı dikildiğini, Padişah III. Murad için Sadrazam Paşa’nın yine bu alana ünlü İncili Köşk’ü yaptırdığını ve hatta Gülhane’deki bahçelerin ve sarayların temizliği için Bostancı Ocağı’ndan(padişahlara ait bahçe ve bostanlarla, padişah ve saray hizmetindeki kayıklarda görev yapan hizmetliler topluluğu) Gülhane Ocağı denen bir bölük ayrıldığını da görebiliriz.
Şayet zamanda tekrar hızla ilerleyecek olursak, Padişahların Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ve sonrasında Avrupa demiryolunun Sirkeci’ye Sarayburnu’ndan geçerek gelmesi üzerine parkın ağaçları, köşkleri sökülüp yıkılmış, burası garip bir eğlence yerine dönerek bir dönem için “Bitli Kağıthane” adını almıştır. Fakat bu talihsizliklerin hemen ardından II. Abdülhamid 1880’lerde ilk büyük müzenin burada yapılmasına izin vermiş, Müze-i Hümayun’un yapılması sonrasındaysa 1912 yılında dönemin İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Cemil Paşa tarafından bahçe düzenlemesi yapılarak ve bir park haline getirilerek halka açılmıştır.
Toplam alanı 163 dönüm kadardır. İçinde bir de sarnıç olduğu tesbit edilmiştir. Bu sarnıç, İstanbul Arkeoloji müzesinin kuzey-batısında Gülhane Parkı içerisindeki Sarayburnuna giden yolun üzerinde bulunmaktadır. 18×12 m ölçülerinde dikdörtgen bir plana sahip olan sarnıcın, buradaki ağaçların ve kurulmuş olan tesislerin suyunu temin etttiği düşünülmektedir.
Cumhuriyet tarihi açısından bakacak olursakta yine önemi büyük bir takım hadiseler yaşanmıştır bu tarihi parkta.
Mesela Sarayburnu kısmında Atatürk’ün Cumhuriyetten sonra dikilen ilk heykeli (3 Ekim 1926) bulunmaktadır. Heykel, Avustralyalı mimar Kripel tarafından yapılmıştır. 24 Kasım 1928 tarihindeyse burada düzenlenen törenle Atatürk, “Başöğretmen” sıfatını almıştır. Kurdurttuğu kara tahta üzerinde Latin harflerini halka tanıtarak ilk dersini vermiş ancak ne yazık ki bu güzel gelişmeden on yıl sonra naaşı Ankara’ya gönderilirken, İstanbul’daki son tören yine Gülhane Parkı’nın Sarayburnu bölümünde 19 Kasım 1938 tarihinde yapılmıştır.
Tüm bunlara ilaveten bir Aşık Veysel heykeline sahiptir ve Nazım Hikmet’in kaleminden çıkma bir de şiire(Ceviz Ağacı) konu olmuştur Gülhane. Ayrıca 1955 yılında bir de hayvanat bahçesi açılmıştır içinde. Çok sonraları kapanmıştır fakat iyi ki de kapanmıştır.
(En sevdiğim şeydi çocukken, televizyon haricinde hiçbir yerde görme şansımın olmadığı hayvanları görmek, ta ki etraflarını çeviren kafeslerin ya da parmaklıkların aslında onların kendi küçük cehennemleri olduğunu anlayana dek. Ben hiç canlı Zebra görmesem ya da bir Aslan’ın kükreyişini duymasam da olurmuş meğer fakat onlar doğal hayatlarından ayrı, dünyanın en güzel kafeslerinde olsalar bile o hapislik içinde yaşamaktayken mutlu değiller. İnsan aklıyla bile zor bu. İyi ki de kapanmış ve bir daha açılmaz hiç).
Son olarak 25 Mayıs 2008’de içerisindeki Has Ahırlar Binası’nda, bir başka yazımda detaylıca anlatmış olduğum ”İstanbul İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi” hizmete girmiştir.
Velhasıl 2001 ve 2003 yılları arası bakıma alınan bu tarihi bahçe, sonrasında aralıksız halka sunulmuştur. İyi de edilmiştir. Sınırları içerisinde bulunan çokça fotoğraflık alanıyla, yüzlerce ağacı ve atmosferini mesken tutmuş yüzlerce güzel ötüşlü kuşuyla hem göze hem burna hem de kulağa hitap etmektedir.
İçerisinde barındırdıkları birer gezi sebebi, kabul ediyorum. Fakat hiçbiri olmasa da yalnızca yeşillikler arasında yürüse insan yine güler yüzü. O yüzden acele etmeyin, bir yere yetişilecek bir yol değil orası, meselenin ta kendisi. Ben çok kereler Gülhane’den geçeyim demişimdir yol üzeri fakat bu geçişler uzamıştır çoğu kez, planlar iptal…
O ağaçların arasında yürüyüp yahut çimlere uzanıp tarihinde yaşanan onca hadiseyi de düşünebilirsiniz elbet fakat biraz olsun kafa dinlemekte hakkınız. Bence oraya gidin. Tanzimat’tan Bitli Kağıthane’ye, Atatürk’ten Aşık Veysel’e bu büyük zenginlikte ve iki kapısı arasında bir yerlerde kendinize tarihten bir karakter ya da hadise seçin ya da seçmeyin, sadece kuşları dinleyin. Nasıl isterseniz…

İstanbul’a Seyahat

Eşsiz bir kültür turizmi yaşamak, tarihin bambaşka köşelerinde gezinmek, tatilinize tarifsiz güzellikler katmak için, seyahat planlarınızı İstanbul’a yapın.

İstanbul seyahatinizde nerede kalacağınıza, nereleri görmeniz gerektiği, neleri tatmanız gerektiğine dair bilgiler almak istiyorsanız bize mail atabilirsiniz. Kalabileceğiniz otellerden, yemek yiyebileceğiniz mekanlara, gezi rotanızdan, eğlence alanlarına kadar her konuda bilgiyi arkadaşlarımız karşılıksız olarak size vereceklerdir. Şimdiden iyi tatiller, iyi eğlenceler…

sehrinhikayesi@gmail.com

İstanbul Tarihi ve Turistik Yerler; Şehir İstanbul

Bizi Facebook sayfamızdan takip edin

Oğuz SARITEPE

Comments are closed.