Fotoğrafların İstanbul’u 1
Ağustos 29, 2020
Filmlerin İstanbul’u 1
Ağustos 29, 2020

İstanbul’da 1 Milyon Yıllık Mağara

1 Milyon Yıllık Mağara

Yarımburgaz Mağarası

”Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, 330-395 yılları arasında Roma İmparatorluğu, 395-1204 ile 1261-1453 yılları arasında Bizans İmparatorluğu, 1204-1261 arasında Latin İmparatorluğu ve son olarak 1453-1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yaptı. Ayrıca İstanbul, Hilâfetin Osmanlı İmparatorluğu’na geçtiği 1517’den kaldırıldığı 1924’e kadar İslam’ın da merkezi oldu.”
Bu harika anlatım için Vikipedi’ye teşekkür ediyoruz fakat yeterli değil. İstanbul bundan çok daha fazlası. Tarih kitaplarına başka kitaplar da eklemek lazım. Sayıları biraz daha büyütmek, nüfusu ve diğer bir çok şeyi de azaltmak…
Popüler dünya tarihi açısından yakın geçmişin imparatorlukları büyük önem arz etmektedir ve İstanbul’da bu büyük imparatorlukların bazılarının başkenti, bazılarının en büyük düşmanı ve bazılarının da ancak hayali olarak değerini arttırmıştır. Fakat yine de yukarıdaki sayılar insanlık tarihi göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde henüz pek yakın sayılırlar. Oysa İstanbul’da bundan fazlası var.

Arkeolojik Sit Alanı?

Arkeolojik sit; insanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır.
Peki ya ”1. Derece Arkeolojik-Doğal Sit Alanı” nedir?
Dikkat edin cümleye; ”Korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında aynen korunacak sit alanı” demektir. Cümle estetik olarak harika; korumaya yönelik bilimsel çalışmalar dışında diyor dikkat ederseniz, yani koruma dışında bilimsel çalışma dahi yok!! ve devam ediyor; aynen korunacak! yani bilimsel çalışma yaptın yaptın -o da denildiği gibi yalnızca korumaya yönelik- yapamadın, başka hiçbir şeyde yapamıyorsun. Ellemiyorsun yani fakat aynen korunacak’tan kasıt şüphesiz ki kaderine terk etmek falan da değil. Ne olduğunu tam olarak bilmesen bile üç aşağı beş yukarı ne değerde olduğunu biliyorsun ve zarar vermek bir yana varolan şeklini şemalini bozacak bir araştırma bile yapamıyorsun üzerinde… Yani? Yanisi çok önemli bu iş.
İstanbul il sınırları içerisindeki bir mağara(işin doğal olan kısmı da bu sanırım) 1. Derece Arkeolojik-Doğal Sit Alanı statüsüne alındı. Türkiye’nin bilinen en eski yerleşim yerinden bahsediyoruz burada. Ve illa bir tarih vermemiz gerekiyorsa, Romalılar’dan epey gerilere gitmemiz gerekiyor. Burada bahsi geçen tarihler sahiden eski, yarım milyon yıl öncesinden başlayan bir tarihten bahsediyoruz ve daha eskiye de gidebilir şüphesiz.
Hani o ‘metro inşaatında kemikler bulundu’, ‘kazı sırasında tarihi liman keşfedildi’, ‘yerin altında bir şehir daha çıktı’ türünden haberler var ya, işte onların tümü gerçek. Taze asfaltın üzerine dikili anıtlara hayran hayran bakarken bunu iyice düşünmek lazım. Çünkü bu şehrin asıl zenginliği altında…
Teknik bilgim önemini yeterince anlatmaya imkan vermediği için ”Akeoloji ve Sanat Dergisi, 2016” yayınından yardım alıyorum;
Yarımburgaz Mağarası, 1869/70 yıllarında ilk kez Jeolog Miralay Macarlı Abdullah Bey’in bilim dünyasına sunduğu birkaç yayının ardından, 1900’lü yıllarda Rabius Bousquet, Harun Reşit Kocacan, Raymond Hovasse ve G. E. Hubbard tarafından jeolojik olarak incelenerek yayımlanmıştır. Hovasse, bu mağaranın tarihöncesi yerleşime uygunluğuna dikkat çeken ilk kişidir. Mağaradaki ilk arkeolojik incelemeler ise 1959 yılında Şevket Aziz Kansu tarafından yapılmıştır. Sonraları 1963’te İsmail Kılıç Kökten, 1964-1965’te Şevket Aziz Kansu ve Necati Dolunay tarafından açılan sondajlarla bazı bilgiler edinilmiştir. Yarımburgaz Mağarası uzun bir aradan sonra İÜ – Edebiyat Fakültesi, Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın bilimsel danışmanlığında İstanbul Arkeoloji Müzeleri başkanlığında 1986 yılında tekrar değerlendirmeye alınmış ve Özdoğan, mağaranın en eski yerleşiminin Alt Paleolitik Çağ’a(Alt Paleolitik Dönem 2.6 milyon – 300.000. Orta Paleolitik Dönem 300.000 – 50.000. Üst Paleolitik Dönem 50.000-10.000.) ait olduğunu saptamıştır. M. Özdoğan daha sonra, Türkiye’nin Pleistosen(Pleistosen Çağı, 2,588,000 ila 11,700 yıl önce süren ve dünyanın en son tekrarlanan buzullama periyoduna uzanan jeolojik çağdır. Pleistosen’in sonu, son buzul döneminin sonuna ve arkeolojide kullanılan Paleolitik Çağ’ın sonuna karşılık gelmektedir.) arkeolojisinin daha iyi anlaşılması amacıyla kazıları aynı üniversitenin öğretim üyelerinden Prof. Dr. Güven Arsebük’ün bilimsel yönetimindeki, Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve ABD Berkeley-California Üniversitesi, Antropoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. F. Clark Howell gibi önemli bilim insanlarının da yer aldığı ekibe bırakmıştır.
…Avrupa’nın da en eski insanlık izlerini barındırması açısından dünya kültür tarihinde ayrı bir öneme sahiptir.
…Mağara, günümüzde 2,5 km güneyinde yer alan Küçükçekmece Lagün Gölü ve önünden geçen Sazlıdere (Antik Bathynias Nehri) ile zengin su kaynakları yakında olması sayesinde doğal bir barınma ve konaklama yeri olma özelliğine sahiptir.
…Yarımburgaz, yaklaşık 1.000.000 yıl öncesinde oluşmuş bir Orta Pleistosen Dönem mağarasıdır. Mağaranın oluşumundan yaklaşık 400.000 yıl sonra insan gruplarının mağarayı kullanmaya başlığı anlaşılmaktadır. Burada insanlığa ait izlerin yaklaşık 600.000 yıl önce başladığı sanılmaktadır.
…Yarımburgaz Mağarası, arkeoloji, jeoloji, jeokronoloji, jeoarkeoloji ve paleoekoloji açısından çok büyük bir öneme sahiptir.
Görüldüğü üzere ciddi derecede önemli bir yapıdan bahsediyoruz ve ben de sizler gibi sayıları, terimleri ve isimleri yeterince anlayamıyorum. Fakat ”Arkeoloji” bilimini bir şemsiye kabul ederek onun altına sığınıyorum. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce ve bilgim yettiğince varolanı işin içine biraz da edebiyat katarak ve itiraf ediyorum ki birazda abartarak anlatıyorum. Evet, genel olarak yaptığım bu. Fakat Yarımburgaz için böyle şeylere gerek yok. Çünkü yukarıdaki anlatım bize açıkça şunu söylüyor ki bu mağaranın jeolojik olarak oluşumunun tarihi belli ve arkeolojik bulgularla da ilk kez insanların bu mağarada yaşamaya başladıkları 600.000 yıl öncesine dayanan bir tarih var ortada.
Yazılı tarihin ilerleyişinde mitoloji ve ondan doğan efsanelerin önemi büyüktür. Fakat ilk devlet yapıları, ilk hükümdarlar, ilk iz bırakanlar okul kitaplarında yerlerini alabilmek için efsanelerden çok daha fazlasına ihtiyaç duyarlar. İşte henüz yazının keşfedilmediği, ilkel çizimlerin yapıldığı hatta onların bile varolmadığı binlerce yılda neler olup bittiğini, yaşamın nasıl ve neyle şekillendiğini ancak ”kazarak” öğrenebiliyoruz. Bu nedenle bir yerin ”Arkeolojik Sit Alanı” olması demek aslında o yerin elimizdeki imkanların genişliğine göre bir zaman makinesine, bir tarih kitabına ya da salt bilime dönüşebilmesi demektir. Sanıyorum gelecekle fazla ilgili olduğumuz için geçmişi çokta önemsemiyoruz fakat tüm geleceği inşa edenin aslında tümüyle geçmiş olduğunu unutmamalıyız.
1 milyon yıl demiştik değil mi? Düşünsenize sahibinden satın aldığınız arsaya sekiz katlı bir bina dikeceksiniz fakat temel kazarken kepçeniz bir şeylere takılıyor. Üstelik altın, gümüş falan gibi bir şeylere de değil, kemiklere mesela. Ne hissedersiniz? Allah kahretsin mi dersiniz? Bir bu eksikti mi? Yoksa bu işi sessizce halletmek mi istersiniz? Bakın 1 milyon yıl diyorum. Kemiklerine ulaştığınız ve sekiz katlı binanızın yapımına engel gördüğünüz için sessizce ortadan kaldırmak istediğiniz tüm o şeyler aslında hepimizin geçmişi. Tabi kazacağız, tabi bulacağız ve kayıt ederek aktaracağız, yani yazacağız. İnsanoğlu yazıya geçemeseydi ne olurdu hiç düşündünüz mü? Bırakın şimdi binayı falan. Yazı diyorum, olmasaydı. Bakın sadece yazı. Ne olurdu sahi? Yarımburgaz? İstanbul? Sen? Ben?

İstanbul’a Seyahat

Eşsiz bir kültür turizmi yaşamak, tarihin bambaşka köşelerinde gezinmek, tatilinize tarifsiz güzellikler katmak için, seyahat planlarınızı İstanbul’a yapın.

İstanbul seyahatinizde nerede kalacağınıza, nereleri görmeniz gerektiği, neleri tatmanız gerektiğine dair bilgiler almak istiyorsanız bize mail atabilirsiniz. Kalabileceğiniz otellerden, yemek yiyebileceğiniz mekanlara, gezi rotanızdan, eğlence alanlarına kadar her konuda bilgiyi arkadaşlarımız karşılıksız olarak size vereceklerdir. Şimdiden iyi tatiller, iyi eğlenceler…

sehrinhikayesi@gmail.com

Oğuz SARITEPE

İstanbul tarihi ve turistik yerler

Bizi Facebook adresimizden takip edin

Comments are closed.