Mutasyon
Şubat 11, 2020
İnsansılık
Şubat 11, 2020

Bir Zamanda Yolculuk Masalı

Bir Zamanda Yolculuk Masalı

Zamanda yolculuk masalı anlatacağım sizlere…

Zamanda yolculuk, sanıyorum ki bilim-kurgu alanının en ilgi çekici olayıdır. Çünkü en çok o merak edilir ve en çok onun gerçekleşmesi istenir. Bunun nedeniyse şüphesiz ki meraktır. Zaten ne geliyorsa başımıza meraktan gelmiyor mu?
Her şeyi merak eden bir türüz biz. Tabi hepimiz böyle değiliz fakat geleceğe yön verenlerimizin pek çoğu öyle. Pek çoğumuz ise sadece fantastik ya da bilim-kurgu filmlerin içinde gideririz merakımızı. Mesela bir zamanda yolculuk masalı dinlemek, onu gerçekleştirmek için çaba harcamaktan çok daha popüler bir eylemdir.
Acaba bunun nedeni bu işi fazla gözümüzde büyütüyor oluşumuz olabilir mi?
Ya da genel anlamda bilimi fazlaca gözümüzde büyütüyor olabilir miyiz?
Aslında bu doğru! Toplumun büyük kısmı siyasetten, futboldan, magazinden hatta teknolojiden bile konuşurken, bilimden uzak durur nedense. Şayet bunun nedeni bilmiyor oluşları olsa sorun yok, zira insanın bilmediği bir konuda konuşmaması erdemlice bir davranış bile sayılabilir. Fakat ne yazık ki durum böyle değil. Çünkü toplumun büyük kısmı zaten konuştuğu diğer konular hakkında da bilgi sahibi değil. Yani siyaseti örneğin,bildiğimiz için konuşuyor falan değiliz. Hayatımızın fazlaca içinde olduğu ve özellikle televizyonlar vasıtası ile zihnimize fazlaca pompalandığı için ondan konuşuyoruz. Aynı şey sıklıkla konuştuğumuz diğer her şey için de geçerli. Fakat bilim için değil.
Çünkü bilim temelden alınmadıkça üzerine konuşulabilecek bir şey değil. Yani siyaseten ne kadar saçmalarsanız saçmalayın karşınızdaki de aynı ölçüde saçmaladığı sürece sohbet bir şekilde ilerler ve ne kadar saçmalıyor olursanız olun birilerinin takdirini kazanabilirsiniz. Fakat inanın bana bilimsel olarak saçmalamanız ya da en azından bilimsel bir konuda saçmalamanız için bile ciddi bir bilgiye ihtiyacınız vardır. Örnek vermek gerekir ise, hiç anlamıyor olsanız dahi sağ-sol çatışmasından, abd emperyalizminden, ekonomik gelişmelerden ya da savaş hukukundan bahsedebilirsiniz. Hatta tüm bu konularda bilimsel literatürde yer almayan tamamen size ait fikirlere bile sahip olabilirsiniz. Fakat aynı şeyi uzay hakkında yapamazsınız. Tat vermez çünkü! Güneşin her gün orada duruyor oluşu, antik çağlardan beri inanç sistemindeki yeri, yaşamın temel nedenlerinden biri oluşu, mevsimler, yörünge ya da enerji meseleleri, aslında hayatımızın en önemli meseleleriyken hiçbir anlam ifade etmez çoğumuz için.
Fakat zamanda yolculuk hemen herkesin ilgisini çeker. Bilimsel olarak Dünya’nın düz olduğunu iddia aşamasındaki profesyonel yobazlar bile diğer tüm meselelere şiddetle karşı çıksalar dahi zamanda yolculuğa içten içe ilgi duyarlar. Evrenin diğer ucuna gitmek pekte ilgi çekici olmayabilir ya da başka bir gezegende yeni bir yaşam inşa etmek ya da -hep uzaydan bahsetmeyelim- yerin altından binlerce yıllık eserler çıkarmak! Fakat 1960’lara gitmek ya da 3000’li yıllara…Waowww… Bunu herkes ister!

Einstein’den beri yani ben ondan öğrendiğim için onu örnek veriyorum, kafamda bu işi -şayet bilmediğim güncel bir bilgi yok ise- halletmiş vaziyetteyim. Evet zaman izafidir ve aslında zamanda yolculuk denilen şey de zaten bu izafilik durumuna göre hız almamızdır.
İkizler paradoksu güzel bir örnektir ya da dünyayı dolaşan tren meselesi. Fakat bence konuşmamız gereken işin bu teorik-bilimsel boyutu falan değil. Çünkü gerçeğin ne olduğu bu konuda bir anlam ifade etmiyor. Ne olmadığıyla ilgilenmemiz gerekir. Zaman yolculuğunu uzayda yapılacak seyahatlerle, Samanyolu dışındaki galaksilere gönderilecek araçlarla ya da yaşamı, bir şekilde uzayda zamanı açık ara farklı kılacak bir noktada sürdürmeyle açıklamak olasıdır. Fakat korkarım ki 1960’lara ancak simülasyonlarla gidebiliriz. Ancak şu da anlaşılmalıdır ki; evrenin herhangi bir yerinde geleceğe gidebiliyorsak-aslında bu durum zamanın giden açısından yavaşlaması ve şahsın daha ağır yaşlanması anlamına gelir sadece- geçmişine de gidebiliriz şüphesiz. Aynı mantık!
Şimdi iyi dinleyin…
Bir milyon ışık yılı uzağa seyahat edebilen ve sağ sağlim geri gelebilen bir kişi geleceğe gitmiştir aslında fakat aynı zamanda da geçmişe gelmiştir. Bu anlamlandırılması kolay bir şey değil, kabul ediyorum. Fakat yine de bir makine yapıp, içinde birkaç tur dönüp sonra da zamanın herhangi bir noktasına ışınlanmaktan çok daha olası bir yol.
Yani aslında zamanda yolculuğun ilgi çekici olan kısmı, özellikle 2000 öncesi bilim-kurgu filmlerine konu olan hayali kısmı. Sonrasında bilim kendini çok hızlı geliştirdiği için, senaristler de bir zaman makinesi fikrinden vazgeçtiler haliyle. Artık uzay gemileriyle çıkılan ve ışık hızını aşan seyahatlerle ilgileniyorlar.
Ve kahramanımız görevini tamamlayıp dünyaya geldiğinde insanlığı kurtarmış, onu 3000’li yıllara taşımış fakat kendi kısa bir süre sonra buruş buruş olmuş oluyor. Ama yine de güzel. Ben de olsam kurtarırdım dünyayı.
Diyeceğim, sokaklarda konuşanlar geleceği belirleyenler değiller. Televizyonlarda söylenenler de değiller. Hatta siyasiler de değiller. Geleceği yalnızca bilim belirler. Bunu anlamak içinse geçmişe bakmanız yeterli. Öyle derinlemesine incelemenize falan da gerek yok. Einstein’ın, Curie’nin, Tesla’nın, Sagan’ın ya da Hawking’in çalışma odalarına şöyle bir göz atmanız yeter. Ya da sadece herhangi bir mucidin laboratuvarına…
Korkmayın sakın! Manyağın biri bir nükleer felaketle hepimizi yok etme kararını verebilir, bu kabulümdür fakat hiçbir manyak o felaketi bizzat inşa edemez. O inşa için, ciddi bilim gerekir.

Oğuz SARITEPE

Bizi facebook sayfamızdan takip edin

Comments are closed.