Göbeklitepe

İstanbul Kaç Yaşında
Ocak 14, 2022
Küsayiş Diye Bir Kelime Var; İstanbul’un Bazı Yerlerine Nasıl da Uyar…
Ocak 14, 2022

Göbeklitepe

Anadolu da Eşsiz Bir Buluş

Göbeklitepe

”3 yaşındaki bir çocuğun oyuncak tuğlalarla Empire State’i inşa etmesi gibi bir şey bu!”
Dr. Jeffrey Rose(Erken İnsanlık Tarihi Uzmanı) bu şekilde açıklıyor National Geographic tarafından Göbeklitepe için hazırlanan bir belgeselde durumu ve gülümsüyor. Çünkü bu sahiden de akıl alır gibi değil.
”Ayda yürümek insanoğlunun attığı en büyük adım değil, asıl büyük olan tarlaları ekip biçmeyi ve kendi yiyeceğimizi üretmeyi öğrenmiş olmamız”. Dr. Jeffrey Rose
Avcı-toplayıcı olarak oldukça uzun bir süre yaşamamızın sebebi, hayatta kalmamız için bu sisteme bir alternatif üretememiş olmamızdı. Fakat bundan 12.000 yıl kadar önce her öğün için ayrı bir maceraya giriştiğimiz ve buna bağlı olarakta neredeyse tüm zamanımızı yemek odaklı harcadığımız bu sisteme bir alternatif ürettik. Tarım!

Buğday nasıl yetişir?

Bu cidden basit bir sorudur fakat belki de gelmiş geçmiş en önemli sorudur. Zira insanlık bu soru sayesinde yaşamını avlanmak ya da doğada hazır bulunan diğer yiyecekleri toplamak dışında ilk kez doğrudan besin yetiştirmekle sürdürebileceğini düşündü ve toplanan buğdayın ya da çavdarın hepsi yenilmeyerek küçük bir kısmı da toprağın altına gömüldü. Çok basit bir fikirmiş gibi gelebilir bu size fakat inanın öyle değil. Daha önce hiç denenmemişi denemek, düşünülmemişi düşünmek ve bu konuda sabırlı hatta inatçı olmak 12.000 yıl öncesi şartları düşünüldüğünde gerçekten büyük bir devrimdir.
Topraktan geleni yine gelsin diye, daha çok gelsin diye ve kendi kotrolünde gelsin diye -hiçbir geçmiş tecrübe ya da bilgisi olmadığını da varsayarsak- tekrar toprağa gömmek, yenilik anlayışını bugün bile kabulde zorlanan toplumsal yapıların çokluğu düşünüldüğünde daha da önem kazanmaktadır.
Fakat bundan da önemlisi devrimin sonuçları olmuştur. Tarım devriminin sonuçları itibarı ile öncesine nazaran gelişiminde olağanüstü bir hız kazanan insan, artık yerleşik hayatta tutunabilmiş, vaktini yemek dışındaki tüm diğer meselelere de ayırabilmiş, daha iyi ve çok ürün alabilmek için kendini bu alanda geliştirmiş, kontrolü ve kalitesi elinde olan besin sayesinde sağlığı ve nüfusu artabilmiş, doğal felaketlerden daha az etkilenir olmuş, yiyecek depolamayı, sonrasında hesap yapmayı ve nihayet ilkel bir ticareti hayatına dahil etmiştir.
Kısacası bilinen ilk insandan günümüze gelene değin geçen süreçteki ilerleme hızının en belirleyici faktörü tarım devrimi olmuştur.

GÖBEKLİTEPE UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ´NDE

Bu haber Temmuz 2018’de internete düşen bir haber. Açıkçası 2011 yılında geçici listeye alındığından beri bu haberi bekliyordum. Çünkü Göbeklitepe için yukarıda bahsettiğim tarihin akışı konusunda en yetkin yapı diyebiliriz. Tüm dünyanın hayranlıkla izlediği Mısır Piramitleri ya da tarihi onlardan daha eskiye dayanan Stonehenge(İngiltere) gibi yapılar dünya mirası ve kültür alanında hak ettikleri değerleri görürken, Göbeklitepe hem tarihinin bu yapılardan 7-8 bin sene daha eskiye uzanıyor olmasına hem de ortaya çıkardıklarıyla tarihin yeniden yazılıp şekillenmesi konusunda söz sahibi olma iddiasına rağmen maalesef gerekli ilgiyi görememekteydi. Umarım bundan sonraki süreçte tüm dünyaca hak ettiği değeri görür.
1995 yılından 2014 yılındaki ölümüne değin Göbeklitepe için tabiri yerinde ise varını yoğunu ortaya koyan Alman Arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt Göbeklitepe’nin geçici listede bulunduğu sıralarda yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu;
”Göbeklitepe’nin UNESCO kriterlerini doldurduğuna dair herhangi bir şüphemiz yok. Koruma açısından bakarsak bütün tepe şu ana kadar yapılaşmadan korundu. Bu yönden çok iyi durumda ve emsalsizliği, yani başka bir örneği olmaması açısından da en önemli kriteri böylece dolduruyor. Göbeklitepe’nin asıl listeye girmesi de en kısa zamanda gerçekleşecektir, bu konuda hiç şüphemiz yok.”
İlk olarak İstanbul ve Chicago üniversiteleri görevlilerinin yüzey araştırmaları sırasında(1963) fark ettikleri Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarını, 1995 yılından bu yana Şanlıurfa Müzesi ve Prof. Klaus başkanlığında Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü ortaklaşa yürütmekteydi. Çalışmalarda 20 yıl geride kalmışken ortaya çıkanlarda bir hayli ilginçti. Neolitik döneme ait “T” biçimli dikili taşlar(yabani hayvan figürlü ), 30 metreyi bulan çaplarıyla dairesel ve dikdörtgen şekilli ve şimdiye dek bulunmuş olanların hepsinden daha eskiye tarihlenenerek dünyanın en eski tapınakları olarak sunulan yapı kalıntıları, işçilikleriyle tarihlendikleri dönem göz önüne alındığında görenlerin şaşkınlıkla karşıladığı çok sayıda yabani hayvan figürü ve insan heykelleri vs.
Her bir çemberin ”T” şeklinde büyük sütunlarla ayrıldığı ve yüksek taş duvarlarla çevrelendiğini düşünelim. Dairesel yapıların ortalarında ise 5,5 m’lik ikişer dikilitaş bulunuyordu. Ayrıca tüm bu sütunların üzerlerinde, -işçilik hakkında örnek vermek gerekirse kaburga kemikleri dahi belli olacak şekilde işlenmiş- yırtıcı hayvan figürleri vardı. Yapılar topluluğunun tümü için söylenebilecek olan en genel ifade ise bu alanın asıl yerleşim alanı olmadığı, daha çok bir inanç sistemi için kullanılan mabet türünde bir yapı olduğudur.
Fakat Göbeklitepe özelinde asıl önemli olan yapılan tarihlendirmedir. Günümüzden 12.000 yıl öncesine tarihlenen yapının bir yaşam alanı mı yoksa bir mabet mi olduğu, mabetse ne tür bir inanç sistemine ait olduğu gibi sorular esasında bu tarihlendirme açısından önemlidir. Zira bilimin bugüne değin çizdiği bir tablo vardı ve o tablo bizlere çiftçiliğe başlayan insanların oluşturduğu tarım toplumları sonrasındaki yerleşik düzende dinlerin hayatımıza girdiği ve mabetlerin ancak bu süreçte inşa edildiğiydi. Fakat Göbeklitepe’nin ilginç yapısı, kapladığı alanın genişliği ve daha önce bulunan hiçbir yapıya benzemeyen kendine has birtakım özellikleri akılları ciddi şekilde karıştırmakta.
Fakat hemen söyleyelim ki diğer tüm benzerlerinde olduğu gibi Göbeklitepe için de insan yapımı olmadığına dair söylentiler dolaşmakta fakat bunu destekler herhangi bilimsel bir görüş bulunmamaktadır. Yani ne yazık ki Göbeklitepe’yi de uzaylılar yapmadı!
Göbeklitepe hakkında yazılıp, çizilenler daha uzun sürece devam edeceğe benziyor. Ayrıca bundan sonraki süreçte özellikle Urfa’nın turizmi açısından düşünüldüğünde ülkemize etkisi büyüktür. Tarım toplumu ve din bağlantısı konusunda da sıkça başvurulacak bir yapı olarak kalacağı kesin. Göbeklitepe özelinde daha söyleyecek sözümüz olmakla birlikte, hepsinin bir yazıya sığdırılması da mümkün değildir. O nedenle son söz olarak Göbeklitepe’nin UNESCO listesine alınmasına sevindiğimizi fakat bu listeye alınmak için sıra bekleyen diğer eserlerimizin akîbetlerinin ne olacağı konusunda da endişeli olduğumuzu belirterek ve bu sabırla bekleyen eserlerin listesini sizlere sunarak veda ediyoruz.

Temmuz 2018 itibarı ile ülkemiz adına UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde bekleyen 77 eser var

Karain Mağarası (Antalya),
Ahlat Eski Yerleşimi ve Mezar Taşları (Bitlis),
Alahan Manastırı (Mersin), Alanya (Antalya),
Harran ve Şanlıurfa Yerleşimleri,
İshakpaşa Sarayı (Ağrı),
Konya Selçuklu Başkenti,
Mardin Kültürel Peyzaj Alanı,
Selçuklu Kervansarayları Denizli-Doğubayazıt Güzergâhı,
St. Paul Kilisesi,
St. Paul Kuyusu ve Çevresi (Mersin),
Sümela Manastırı (Trabzon),
Likya Uygarlığı Antik Kentleri (Antalya ve Muğla),
Perge Antik Kenti (Antalya),
Beyşehir,
Eşrefoğlu Camii (Konya),
St. Pierre Kilisesi (Hatay),
Aizanoi Antik Kenti (Kütahya),
Birgi Tarihi Kenti (İzmir),
Gordion (Ankara),
Hacı Bektaş Veli Külliyesi (Nevşehir),
Niğde’nin Tarihi Anıtları,
Mamure Kalesi (Mersin),
Odunpazarı Tarihi Kent Merkezi (Eskişehir),
Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi (Gaziantep),
Zeugma Arkeolojik Siti (Gaziantep),
Sardes Antik Kenti ve Bintepeler Lidya Tümülüsleri (Manisa),
Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surlu Yerleşimleri,
Anavarza Antik Kenti (Adana),
Kaunos Antik Kenti (Muğla),
Korykos Antik Kenti (Mersin),
Arslantepe Arkeolojik Alanı (Malatya),
Kültepe Arkeolojik Alanı (Kayseri),
Çanakkale ve Gelibolu 1. Dünya Savaşı Alanları,
Eflatunpınar: Hitit Su Anıtı (Konya),
İznik (Bursa),
Mahmutbey Camii (Kastamonu),
Ahi Evran Türbesi (Kırşehir),
Zeynel Abidin Camii ve Mor Yakup Kilisesi (Mardin),
Anadolu Selçuklu Medreseleri (Erzurum, Sivas, Kayseri, Konya ve Kırşehir),
Akdamar Anıt Müzesi (Van),
Dağlık Frigya Vadisi (Kütahya, Afyon),
Antik Aspendos Kenti Tiyatrosu (Antalya),
Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları (Amasya),
Yıldız Saray Kompleksi (İstanbul),
Uzunköprü (Edirne),
Eshab-ı Kehf (Kahramanmaraş),
Mudurnu Tarihi Ahi Kenti (Bolu),
İsmail Fakirullah Türbesi (Siirt),
Sultan II. Beyazıd Han Külliyesi (Edirne),
Nuruosmaniye Külliyesi (İstanbul),
Kibyra Antik Kenti (Burdur),
Van Kalesi,
Yivli Minare Camii (Antalya),
Sivrihisar Ulu Camii (Eskişehir),
Bodrum Kalesi,
Silvan Malabadi Köprüsü (Diyarbakır),
Hacıbayram Camii (Ankara),
Assos Arkeolojik Alanı (Çanakkale),
Sarıkaya Roma hamamı (Yozgat),
Harput tarihi kenti (Elazığ),
Justinianus Köprüsü (Sakarya),
Danişment Beyliği başkenti Niksar: Anadolu Türk Medeniyetinin erken dönem kültürel mirası (Tokat),
Anadolu’daki ahşap çatılı ve direkli camiler: Konya Eşrefoğlu Camisi, Kastamonu Mahmut Bey Camisi, Sivrihisar Ulu Cami, Afyonkarahisar Ulu Cami,
Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı (Antalya).

 

Oğuz Sarıtepe

Özgün köşenin bağımsız kalemleri için tıklayınız

Bizi facebook sayfamızdan takip edin

Comments are closed.