İnsansılık
Şubat 11, 2020
Notre Dame Katedrali – Haydarpaşa Garı
Şubat 11, 2020

Güneş

GÜNEŞ

Ayrılığın verdiği acıyla yaşamak ne zordu. Her gün tekrar-tekrar ölümü düşünüp her seferinde ağlayarak ölümden korkmak ne kötüydü. Yapacak hiçbir şeyi yoktu Güneş’in. O adam artık onu sevmiyordu. Belki de hiç sevmemişti.
Ayrılığın nedenini bile bilmiyordu Güneş. Sanki bu aşk hiç yaşanmamış gibi duygusuzca git diyebilmişti ona adam. Tek gecelik bir ilişkinin ardından ve senden istediğini aldıktan sonra odadan usulca çıkan ve aşkı hiç bilmeyen, hiç düşünmeyen o kahrolası ten düşkünlerinden hiçbir farkı yoktu. Kötüydü aslında o adam. Sevilmiş olsa bile bir şans, sırf bu kötülüğü sebebine kaybedilmiş olmasına üzülmeye değmezdi. Ama Güneş artık başka bir Güneş’ti. Güneş’in gözlerinde o adam, gidişi kazanç bir beladan ziyade, eksikliği yaşamı durduracak öneme sahip bir varolma sebebiydi.
Neydi onu bunca yücelten, yalnız aşk mı? Bu bir çeşit körlükte değildi üstelik, görüyordu Güneş. Bir taşta bir ruh, her nefeste ilahi bir tılsım. Güneş onda kayboluyordu. Ve Güneş onda kayboldukça, onun arsızlığı artıyor, Güneş’in sefaleti ona yalnızca eğlence veriyordu. Biz de görüyorduk bunu, hepimiz görüyorduk. Ama Güneş’in hassasiyeti incecik bir cama benziyordu. Bizse Güneş’i tümüyle kaybetmek korkusuna dokunamıyorduk bile o cama.
Ömrünün en güzel yıllarını onun yanında yaşadığına pişman mıydı Güneş? Asla! ‘Keşke hiç aşık olmasaydım’ diye bir cümle Güneş gibi bir kadının ağzında duyulamazdı zira. Seviyordu aşkı. Daha öncede aşık olmuştu. Aslında biliyordu bununda geçeceğini. Ama niye hep geçmek zorundaydı, işte onu bilmiyordu Güneş. Belki de bunca çabası buna sebepti.
Niye hiçbir aşk sonsuza dek süremiyordu? Hatta masallarda bile büyük bir muammaydı bu durum. Hep ‘sonsuza dek mutlu yaşadılar’ diye biterdi masallar. Ama sonsuza dek aşık yaşadılar diye bitmezdi hiç ve hiçbir masalın devamını dinleyemedik henüz biz. ‘Hâlâ mutlular’ diye devam etmiyordu hiçbir masal. Ertesi gün aynı masalı dinleyen çocuklar, bir ertesi gün yine aynı masalı zevkle dinliyorlardı ama hiç merak etmiyorlardı sonrasını. Bir çocuk için sonsuza dek demek sonsuza dek demekti demekki. Oysa Güneş için değildi. Güneş sahiden sonsuza dek sürsün istiyordu bu masal ve her gün her gün her gün sıkılmadan dinlese, bazen yalnızca birkaç cümle bile, yetiyordu Güneş’e. ‘Hâlâ mutlular mı’ diye, ne kadar büyümüş olursa olsun hâlâ soran bir çocuktu aslında Güneş. Belkide sadece karakterlerin en mutlu oldukları yerlerde biterek, çocukları aşkın sonsuzluğuna inandırıyorlardı bu masallar. Bu işin kuralı buydu. Ama Güneş bu durumu uysal bir çocuk gibi kabullenemiyordu.
Peki ya masallar olmasaydı? Aşk diye bir şey var mıydı yok muydu bilebilecek miydik? Yaşadığımız ve adına aşk dediğimiz hiçbir şey aşka kanıt olamazdı çünkü. Çok sevmek değildi ki aşk. Hatta tam olarak tarifi bile yoktu. Aşk; aşık olduğunda hissettiğin ve henüz hiçbir yazarın, hiçbir şairin ya da hiçbir düşünürün tam anlamı ile ifade edemediği o büyük ve kelimelere sığmaz gizemli şeydi. Tam da masalların ihtiyacı olan bir şeydi. Anlatılamıyordu bile doğru düzgün. Herkesçe farklı tasvirleri vardı. Her bünyede farklı şekillerde teşekkül ediyordu. Ve gariptir ki mutlaka sonu geliyordu. Tam anlattım diyordu en büyük düşünür, sonra bir bakıyordu ki aşkı bitmiş. ‘Biten bir şey varsa aşk yoktur’ diyordu ve zulmediyordu kendine bir başka düşünür. Ben de aynı fikirde sayılırdım aslında. Aşkı yücelterek Güneş’e yardım edilebilir miydim bilmiyordum ama biten bir şeyler varsa bu aşk değildi, ona emindim.
Güneş’inki de bu hesap işte. Biten bir şeyler var. Üstelik saçma sapan nedenlerle biten bir şeyler var. Aslında hiç üzülmemesi gerektiğini adı gibi biliyor Güneş. Aslında o adamın kendisini zerre kadar hak etmediğini biliyor. Aslında bir gün bu yaşadıklarının hepsine güleceğini çünkü o gün geldiğinde gerçek aşkı bulmuş olacağını biliyor. Buna öyle inanıyor ki Güneş, gülümsemeye başlıyor. Kendini nihayet avutabilmiş olmanın mutluluğuyla, en azından o günü güzel geçiriyor. Oysaki bunun tek ilacı zaman. Gözden ırak gönüldende ırak olmuyor hâlâ severken. Ama biten bir aşksa sorun, en kolay çözüm uzaklaşmak. Yüzleşmeye çalışmak anlamsız. Onu görmeye dayanamaz ki Güneş. Son bir cümle söylese belki de rahatlayacak ama o son cümleyi söylerken nereye bakacak Güneş? O adamın gözlerine mi? Hiç sanmıyorum…
En iyisi uzaklaşmak! Uzaklara gitmek değil. Ama uzaklaşmak. Başka kollarda aramak değil mutluluğu çünkü bu da yanlış. Kendi aşk acını dindirmek için başka gönüllerden sevda dilenmek, o gönüller bunu kabullenmiş olsalar dahi çok acizce. En iyisi uzaklaşmak! Uzak kalmak! Onu düşüneceksin tabi ki, onunla geçirdiğin güzel günler hatta dakikalar aklından hiç çıkmayacaklar ama savaşacaksın da bununla. Başka-başka şeyler seveceksin mesela. Kendini düşünmeye ara vereceksin bir süre. Kaldırım taşlarını düşüneceksin. Onların topuklu ayakkabılara platonik olarak aşık olduklarını düşüneceksin. Tüm o sivriliklerine rağmen onlardan vazgeçemediklerini düşüneceksin. Çiğnenmekten zevk alan bir kaldırım taşının acınası halini kendi aşk acılarınla kıyaslayacak ve rahatlayacaksın. Ya da yükseklerde uçan bir kuşun yerine koyacaksın kendini. Onun bulunduğu yerden nasıl göründüğünü düşüneceksin. Uçabilen bir varlığın varlığına rağmen koşmayı özgürlük sayan bir atın içindeki heyecanı düşüneceksin. Ruh olduğunu düşüneceksin. Bir şeyin ruhu değil sadece bir ruh olduğunu düşüneceksin. Ruh olduğun hâlde insan içine karışmış olmayı düşünecek ve kendi türüne kendi türün dışında bir türün içinden bakarak acıyacaksın. Derken kafan dağılacak ve bir gün daha kurtulacak ama sadece bir gün daha. Ve başarırsan eğer birkaç gün onu unutmayı, o zamanda rüyana girecek o adam. Bundan kurtuluşun yok sanma sakın! Bundan kurtulacaksın! Tek ilaç zaman. Başka hiçbir şey işe yaramaz. Acı da çekmen gerekiyor. Ağlamalısında. Aslında ağlamamalısın ama sen yine de ağla. Nasıl olsa beceremeyeceksin ağlamamayı. Bari ağla da en azından rahatla. Güçlü gözükmeye çalışmanın faydası yok. Başını omzuna yasladıklarının ya da beraber içki içtiklerinin de faydası yok. Sahiden tek ilacı zaman. Ne yaparsan, ne yaşarsan yaşa aşkın ardından, eğer çok sevmişsen öyle birkaç günde bitiremezsin bu işi. Kurtulamazsın aşktan. Bu da gariptir üstelik. Sen aşkı istiyorsundur ve bir türlü senden gitmediğine göre aşkta seni istiyordur ama ikinizde bu kadar istekliyken bile yine de o duygusuz adama ihtiyacınız vardır. Demek ki aşkta o kadar güçlü değil. Demek ki bu basit bir matematik işlemi! Aşkı çıkarınca aradan iki insan kalıyor yalnızca. Anne-oğul, karı-koca, ağabey-kardeş, hasta-doktor gibi. Ya da o adamı çıkartıyorsun aradan ve Güneş kalıyor yalnızca. Aşk onda olsa ne olur bu hâliyle? Aşk onu terk etmese ve hâlâ ümitle beklese ne olur? O duygusuz adam olmadığı sürece neye sarılacak Güneş. Neyin elini tutacak ve koşturacak gözlerini kapatarak yanında. Aşk o kadar da güçlü değil demek ki. Onu güçlü kılan sahiden o duygusuz adam.
Ya Güneş? O şimdi nerede? Güneş şimdi adeta başka bir evrende. Onu eskiden beri tanıyanlar iyi bilirler; Güneş sevgi dolu bir insandır, yerinde duramaz, bir saniyesini bile boşa geçirmeyi sevmez. Peki şimdi ne yapmakta Güneş? Onca zaman boşa geçmişken, bırak yerine bir şeyler koymayı içinde kalan sevgiyi bile acınası yalnızlığıyla tüketmişken, içindeki tüm potansiyele rağmen ruhunda yaprak kımıldamaz bir bitkinliği varken, Güneş şimdi nerede? O adamın sebebine mi yaşıyordu Güneş? Kutsalı mıydı, Tanrısı mıydı onun o adam? O olmadan başladığı bir hayatta, onun yokluğu nasıl Güneş’in her şeyini kaybetmesi demek olurdu ki? Güneş şimdi kayıp. Güneş şimdi neden kayıp? Güneş’in o adamdan önce, kendini bulması gerek. Güneş’in evvela içindeki tüm Güneş düşmanı duygulara savaş açması gerek.
Ağladı bitti, zaman dedi geçti, Güneş kendinden ne isteniyorsa yaptı. Sapsarı saçları dillere destandı, Güneş onları bile kesti. Başka onca seveni varken Güneş, sırf o adamın sevgisi eksik diye canına bile kıymaya kalktı. Güneş aşkı gözünde yüceltmekten çok, kendini aşkın içinde küçülttü. Yazık oldu Güneş’e…
2012

 

Yazarımızın tüm yazılarına ulaşmak için lütfen tıklayınız Oğuz Sarıtepe

Anasayfaya dönmek için lütfen tıklayınız

Bizi facebook sayfamızdan takip edin

Comments are closed.