Osmanlı’nın Gavur Padişahı, Devrimci Bir İsyancı ve Bir Türkçü Turancı Bir Arada Sonsuzluğa
Ocak 14, 2024
Divan Yolunda Basın Tarihi
Ocak 14, 2024

Joshua Bell; Metro Deneyi

Metroda Dev Bir Sahne

Joshua Bell Deneyi

Sanat, farkına varılmadığı sürece de aynı değere sahip midir? Sen Dünya’nın en harika müziğini çalmakta iken, yanından öylece geçip giden onlarca insana rağmen hâlâ aynı değere sahip misin? Gel şu meseleyi bir konuşalım. Bakalım 100 dolar eden sen misin, kemanın mı, sanatın mı, eser mi yoksa yalnızca adın mı?
Joshua Bell. Ne bekliyordunuz çok merek ediyorum. Müziği duyan herkesin bir anda kımıldayamaz hâle gelmesini ve onun etkisiyle hayranlık içinde kalarak, müzik kesilene değin bulundukları yerden hareket edememelerini mi? Sahiden böyle olacağını mı sanıyordunuz Allah aşkına? Bu şaşkınlıkta neyin nesi gerçekten anlayamıyorum. Evde, işte, okulda ve diğer her yerde, müziğin hayatımıza dahil olduğu tüm anlarda, hepimizin yaptığı tek şey keman dinlemekmiş gibi sanki, her birimiz birer klasik müzik tutkunuymuşuz ve özellikle ‘Bach’ eserlerinin tümüne hâkimmişiz gibi sanki, garipsenmesi bu durumun; bana kalırsa asıl garipsenmesi gereken bu!
Gerçekçi olalım! Dünya nüfusunun büyükçe bir bölümü birçok enstrumanın seslerini dahi birbirinden ayaramayacak kadar müziğe ilgisizdir ve bu çoğu zaman eleştirilecek bir durum değildir zira bu cehalet keyfi değildir. Kabul etsekte etmesekte birçoğumuz için ‘iş’ en önemli zorunluluktur. Çünkü modern insanda tıpkı ilkel insan gibi bir hayatta kalma savaşı içindedir. Tabi ki aradan geçen binlerce yıl ilkel insanın hayatta kalma metotlarıyla modern insanınkiler arasında büyük değişiklikler olmasına sebep olmuştur. Fakat aslında gerçek yine aynı gerçektir. Eğer hayatta kalmak için bir mücadele vermeniz gerekiyorsa bunu verirsiniz. Zenginseniz para için mücadele etmeyebilirsiniz örneğin fakat zengin değilseniz sadece yaşamınızı sürdürmek adına dahi olsa mücadele etmeniz şarttır. Ve üzülerek kabul etmek durumundayız ki, modern insan nüfusunun büyük kısmı bu mücadeleyi etmek zorundadır.
Washington Post gazetesinin ”sosyal algılamada öncelikler” konusu ile organize ettiği bir deneyde, ”Joshua Bell” isimli bir kemancı(Dünya’nın en iyilerinden birisiymiş) Woshington DC metrosunun bir durağında 45 dakika boyunca keman çalmış. Bu 45 dakika boyunca Bay Joshua, Johann Sebastian Bach’a ait(17.yy’ın sonuna doğru doğmuş ve 18.yy’ın tam ortasında ölmüş bir Alman bestekârdır) 6 eser çalmış.
Ayrıca bu birbirinden harikulade ve çalması zor eserleri 3,5 milyon dolarlık kemanıyla icra etmiş. Bu da yetmemiş aynı adam yani Bay Joshua daha iki gün evvel Bostan’da bir konser vermiş ve ortalama satış fiyatı 100 dolar olan biletlerin tümü satılmış. İyi ama bu nasıl olurmuş?
Gazetenin bu deneyi organize etmekteki amacı üç aşağı beş yukarı şöyle açıklanmış;
*Beklemediğimiz bir anda, tesadüfi bir yerde ve tesadüfi bir şekilde karşılaştığımız bir güzelliği acaba algılayabiliyor muyuz?
*Algılayabiliyorsak ne ölçüde?
*Bu beklenmedik güzelliği durup dinliyor muyuz?
*Bu güzelliğin Dünya çapında bir yetenek tarafından icra edildiğinin farkına varabiliyor muyuz?
Bu olayın öncesinde midir yoksa sonrasında fakat olay henüz açıklanmamışken midir bilemiyorum, Amerika Ulusal Senfoni Orkestrası müzik direktörü olan Leonard Slatkin’e, ”Dünya’nın en iyi keman virtiözü metro istasyonunda 1000 kişiye performans sergileseydi nasıl bir tablo ortaya çıkardı?” diye sorulduğunda ”35-40 kişi tanır, 75-100 kişi zaman ayırıp ya dinler ya dinlemez” diye cevap vermiş. ” Peki, kaç para bahşiş toplar?” diye sorulduğunda ise Slatkin, ”150 dolar” olarak tahminde bulunmuş ve bir hayli yanılmış. Joshua’nın çaldığı 45 dakika sonunda toplamda yalnızca 6 dinleyicisi olmuş ve sadece 32 dolar kazanmıştır(ki bana kalırsa ülkemizdeki metro müzisyenlerinden de biliyorum, bir Joshua olmasanızda dişe dokunur bir şeyler yapan herkes yoğun saatlerde bu parayı toplayabilir).
En başa dönersek sahiden anlamak adına tekrar soruyorum; ”Ne bekliyordunuz?” Gerçi haksızlık etmemek lazım çünkü Bay Leonard’ın da belirttiği gibi çok büyük bir ilgi zaten beklenmez böyle bir hadisede. Fakat nedense -dış basının olaya verdiği tepkiyi pek bilmiyorum ama çokta farklı olduğunu sanmıyorum- benim araştırmalarıma göre olayla ilgili ülkemizde çıkan tüm haberler, yazılan tüm yazılar, yapılan yorumlar ve belirtilen görüşler bunun sanki çok şaşılacak bir şey olduğuymuş gibi ortak bir fikirde buluşmaktalar. Adeta insanların kim olduğuna, ne çaldığına ve bu işi 3,5 milyon dolarlık bir kemanla yaptığına dair bir fikirleri bulunmasa bile bu hadiseyi beğenmeleri, büyülenmeleri ve nefeslerinin kesilerek işi gücü bırakıp 45 dakika boyunca bu harikulade olduğundan bile bihaber oldukları resitali dinlemeleri gerekiyormuş gibi. Böyle bir şey yok arkadaşlar! Bunu hepimiz biliyoruz, ayrıca düşünün ki bu deney Washington DC metrosunda yapılmış, bir de İstanbul’un en modern görünümlü yerlerinden biri olan Taksim metrosunda yapıldığını düşünün. Çok farklı bir sonuç mu olurdu sizce? Ne yapabilirdik ki yani? En fazla biz de Washington Dc halkı gibi, sabah sabah hayatta kalma mücadelemizin olmazsa olmazı olan işe gitme telaşımız içinde harikulade çalıyor olsa bile, kim olduğunu ve ne çaldığını bilmediğimiz bu adamı durup dinlemez ve yolumuza devam ederdik. Ve bu bana kalırsa halkı bahsettiğim mücadeleyi vermek zorunda olan bütün ülkelerde böyle olurdu. 5 kişi bekler, 10 kişi bekler, bir ihtimal adamı tanıyan çıkar, eseri bilen çıkar, sahiden müzikten anlayan biri çıkar(ki o zaten muhtemelen yapılan şeyin değerini de anlar) fakat o kadar işte.
Dünya’nın en büyük müzisyeni de olsanız, Dünya’nın en önemli ve zor eserlerini 3,5 milyon dolarlık bir enstrumanla da çalsanız, daha iki gün önce biletleri 100 dolara satılmış bir konserde vermiş olsanız ve hatta bu konser tüm Dünya’ya uydu vasıtası ile izletilmiş olsa ve siz aynı anda onlarca ülkede milyonlarca kişi tarafından izlenmişte olsanız; kim olduğunuzu, ne çaldığınızı ve elinizdeki enstrumanın değerini bilmeyen, işine gitme telaşındaki sıradan insanların bir dakika durup dinleyebileceği kadar bile önemli değilsinizdir.
Son olarak; en büyük endişem nedir biliyor musunuz? Bu yazıda bir sanat ve sanatkâr eleştirisi yaptığımın düşünülmesidir. Açıkça söyleyeyim ki benim böyle bir düşüncem yok. Ben sadece bu tip deneylerin tümündeki şaşkınlığa bir anlam veremiyorum. Ülkemizde de yapılıyor nihayetinde bu tip şeyler ve biz her seferinde şaşırıyoruz. İyi de niye? Neden bu şaşkınlık? Sahiden soruyorum yahu; ”Ne bekliyorsunuz arkadaşlar, ne olsun istiyorsunuz?” İnanın bana klasik müziği seven bir insanım ve sık sıkta dinlerim. Bach pek tercihim değildir fakat Mozart’ın, Beethoven’ın, Wagner’in, Vivaldi’nin ya da Rossini’nin eserlerinin bir kısmını sık sık dinlerim. Fakat sorsanız daha popüler isimler olmaları sebebi ile Mozart ve Beethoven dışında hayatlarına dair hiçbir şey bilmem hiçbirinin. Hatta Rossini’nin uzunca bir süre ”Sevil Berberi” dışında hiçbir eserini dinlemedim ve dinleme gereği de duymadım. Çünkü bir klasik müzik aşığı değilim, bu alanda bir eğitimim ya da eğilimim olmadı hiç ve açıkça söylüyorum ki bu tarz bir eğilime ayıracak vaktimde olmadı hiç. Bundan gocunmalı mıyım sizce? Joshua benim işe gitme saatimde çalmış olsaydı durup dinler miydim? Çalınan eserleri tanır mıydım? Kullanılan kemanın maddi değerinin 3,5 milyon dolar olduğunu fark edebilir miydim? Sanmıyorum. Öyle sabahın köründe falan değil ama gün içinde pek çok zaman denk geldiğim ve kulağıma hoş gelen, kim olduğunu ve ne çaldığını bilmediğim birçok genç,yaşlı müzisyeni dinlemişliğim vardır. Enstrumanlarının maddi değeriyle ilgili bir düşünceye girmişliğim hiç olmamıştır ama onu söyleyeyim. Zaten sanat ile ilgili bir hadisenin değeri bu şekilde ölçülebilir mi sizce? İnsanları hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir konuda, değerini algılayamadıkları gerekçesiyle eleştirebilir miyiz? Herşeyden önce biz kim oluyoruz da yaşam mücadelesi içindeki bu sıradan insanların keman sesi beğenmeme, klasik müzikle ilgilenmeme ve ondan anlamama, hatta o saatte müzik dinlememe tercihlerine bu şekilde eleştirel bir tavırla yaklaşabiliyoruz? Benim anlayamadığım, anlamlandıramadığım sahiden bu. Dünya’nın ve üzerinde yaşayan modern insanın -yaşadığı coğrafyaya göre çok farklı hayatları olsa da- hâli belli, seviyesi belli, derdi belliyken -affedin bunca tekrarımı ama- sahi siz ne bekliyordunuz, ne lâzımdı size, ne vereydim abilerime?

Oğuz SARITEPE

Şehir İstanbul

Bizi Facebook Adresimizden Takip Edin

sehrinhikayesi@gmail.com

Comments are closed.