Pargalı İbrahim’den İdama Giden Yol; Kanuni’nin Hayatında Pargalı
Ağustos 14, 2024İstanbul da İlk Ezan Sesleri
Ağustos 14, 2024
İtfaiye Müzesi
Kont Széchenyi
İstanbul Yangınları
Neden sürekli ama sürekli yanmış? Bazen birkaç on yılda bir, bazen o kadar dahi beklemeden adeta ısrarla bir şey anlatır gibi sürekli yanmış?
Yapılaşma bilincinin olmadığı uzun yıllar süresince, sadece barınma amaçlı düşünülen ve bu nedenle de birçoğu birbirine bitişik, üstelikte ahşap yapılardan oluşan evler, bir de sokakların dar olması, suyun kolay ulaşılabilir olmaması ve söndürme vasıtalarının ya da geleneğinin yeterli gelmemesi sebebiyle sürekli yanmışlar.
Fakat her yangından sonra şehrin yüzlerce yıldır -önceleri sadece fısıldadığı sonraları mutlak bir öfkeye dönüşen çığlıklarına rağmen anlatmak istediğini anlamayan şehir halkı- yanarak yok olan ya da şanslıysa büyük hasara uğrayan tüm bu kadersiz yapıları yeniden o daracık cadde ve sokaklara ve yeniden ahşap yani yine eski vaziyetlerinde yapmaktan vazgeçmiyorlardı.
Peki ama neden? Neden bir yangın hadisesi sonrasında daha birkaç on yıl evvel yanıp küle döndüğü insanlar tarafından ağlanarak izlenen bir sokak, semt veya mahallenin birkaç on yıl sonra yeniden kurulduğundaki hâli yine eskisiyle birebir aynı oluyordu? Sonra yine yanıyor, yine yok oluyor ve yine aynı şekliyle kuruluyordu. Niye? Bu döngüde işe yarar hiçbir şey yoktu.
Tarihle ilgili araştırmalar ortaya çıkarıyor ki aslında her büyük yangın sonrası bazı önemli değişiklikler olmuş. Fermanlar düzenlenmiş, yenilikler getirilmiş, kararlar alınmış, görevler verilmiş fakat asla birkaç adım öteye gitmekten daha büyük bir kazanım sağlanamamış maalesef.
Bir baba ve bir oğul… İstván Széchenyi ve Odön Széchenyi…
Baba ve oğul olarak ikiside hayatlarını önce fısıldanan sonra da mutlak bir öfkeye dönüşen çığlıkları duymaya ve bir şeyler yapmaya adadılar. Çok farklı manalarda yaptılar tüm bunları ve dışarıdan bakıldığında çok farklı hayatlar yaşamış gibi görünürler bu yüzden, fakat ikisi de aynı amaca hizmet etti yaşamları boyu: O yararsız döngüden çıkmak!
İstanbul’da Modern İtfaiye Kuruluyor
Sene 1870 ve büyük bir yangın olmuş Beyoğlu’nda.
Basitçe bir ev yangınından havanın o gün tesadüfi rüzgârlı oluşu sebebi ile birkaç farklı yolla kısa sürede yayılan yangın, maalesef yazılanlara göre bugünkü Beyoğlu, Galata ve Karaköy’ün tamamını yakmıştır. İşte bu meşhur yangından sonra artık bu söndürme işinin mevcut sistemle idare edilemeyeceği kesin olarak anlaşılmış olacak ki Avrupa standartlarında bir teşkilâtlandırma yapılması gündeme gelmiştir.
Yapılan araştırmalar neticesinde en mükemmel sistemin Budapeşte’de(Macaristan) olduğu anlaşılmış ve bu sistemin başında bulunan Kont Odön Szechenyi(ayrıca ilk Macar İtfaiye Meslek Kitabını da yazan) İstanbul’a davet edilmiştir. 1871 yılındaki ilk ziyareti süresince yaptığı çalışmalar ile problemin nasıl çözüleceği konusunda bazı öneriler oluşturmuş ve ciddiye de alınmıştır. Fakat işini bitirdiğinde ülkesine geri dönmüştür. İki sene sonra 1873’te ülkesinde çıkan büyük bir yangında bizzat çalışmalara katılarak büyük bir başarı elde etmiş ve bu işte en iyisi olduğunu göstermiştir.
Bu başarıyı gören Osmanlı idaresi ise 1874 senesinde bu sefer uzman sıfatıyla kendisini İstanbul’a davet etmiş ve tam tabiriyle ”şu işi gel de kendin hallet” demiştir . Birkaç yıl içinde kendisine paşalık ünvanı da verilen Kont Széchenyi, kısa sürede ordu bünyesinde ayrı bir tabur oluşturarak modern bir itfaiye bölüğü yetiştirmiştir. Uzun yıllar boyunca bir kahramanlık örneği olarak hafızalarda yer eden yangın yerine karga tulumba gitme usûlü Kont Paşanın tertibiyle terkedilerek at koşulu tulumba arabaları kullanılmaya başlanmıştır. Hatta zamanla bir Deniz İtfaiye Birliği(Bahriye Taburu) dahi kurularak mevcut sistem yenilenmiş, dört taburdan oluşan ve kendilerine üniforma giydirilerek tam bir modernlik ve disiplin kazandırılan yeni itfaiye alayı teşkilatının, alınan son model buharlı tulumbalar sayesinde Avrupa standartlarına çıkarılması adına ciddi adımlar atılmıştır.
Eğer bugün bir Kont Széchenyi müzemiz varsa bunu kesinlikle yaşadığımız tarihi sürecin acımasızlığına ve bu süreci tam tersi istikâmete çeviren bu şahsa borçluyuz. Müze içerisinde özetle; yangın ve bu konudaki yüzyıllar boyunca süren mücadelemiz aktarılmakta, büyük değişim gözlenmekte ve ilkel ile modern arasında bir bağ kurulmaktadır. Ayrıca Kont Paşa’ya da bir bölüm ayrılmıştır.
Her ne kadar anlatının merkezi bir müze olsa da yüzyıllar boyunca kültürümüze ve insanımıza yapmadığını bırakmayan ve şehrin çığlıklarına rağmen bir türlü durdurulamayan yangın hadisesi asıl meseledir. Fakat tıpkı baba ve oğul Széchenyi’ler gibi yangınında zihinlerdeki manada farklı karşılıkları vardır. Asıl mesele budur işte.
Baba Széchenyi büyük bir reform hareketi başlatmıştır ülkesinde ve yaşadığı dönem içerisinde benzerlerinin neredeyse tümünün başına geldiği gibi hak ettiği değeri görememiş olsa da bugün tarih onu bir milli kahraman olarak anar bu yüzden. Peki baba Széchenyi ne yapmıştır? Ordudaki yılları boyunca Avrupa’nın diğer ülkelerini gezerek ülkesindeki eksiklikleri anlamış ve nelerin yanlış yapıldığını görmüştür. İlk olarak Macar kültüründe önemli yeri olan bir hamle yapmış ve at yarışlarının yaygınlaştırılmasını sağlamıştır. Sonrasında Macar parlementosunda yaptığı etkileyici bir konuşma ile bir yıllık gelirini bilim insanlarının çalışmalarına ayıracağını ve benzer davranışları herkesten beklediğini beyan etmiştir. Bu konuşmadan yalnızca iki yıl sonra 1827’de yine onun büyük çabaları ile Macar Bilimler Akademisi kurulmuştur. Bununla da kalmayarak bizzat kendisi Tuna nehri boyunca bir yolculuğa çıkmış ve sonrasında bu nehrin rahat bir deniz trafiğine kavuşması için çalışmıştır. Ayrıca bu gelişmeleri takiben köprü ve tünel inşaları, ekonominın hızlanması için ticaret bankası kurulumu hatta bu konuda bir de kitap yazılışı dahi vardır çalışmaları arasında.
Nasıl bir babanın oğlu olduğunu anlamış bulunduğumuz oğul Széchenyi’de işte bu bağlamda tıpkı babasının yaptığı gibi ömrünü gerçeğin çığlıklarını duymayanları uyarmaya ve onları, bekleyen hazin sondan çoğu zaman yine onlara rağmen kurtarmaya adamıştır. Babanın verdiği reform savaşı bir manada cehalet yangınıyla bir savaş iken, oğulun verdiği teknik savaşı ise bu yangının doğadaki karşılığına verilmiştir. İkisinde de ortak düşman aynıdır aslında. Bu nedenle iki Széchenyi de benzer kahramanlıklara imza atmışlardır.
Şimdi bu şartlar altında ve bu bilgilerin ışığında müzemizi gezerken yüzyılları talihsiz bir biçimde küle dönen bir şehrin nasıl yeniden doğduğunu, bu düşmanı nasıl yendiğini sadece yangın odaklı göreceğiz fakat bileceğiz ki bizim tekrar tekrar yanmamıza asıl sebep doğanın nefreti yahut ufak bir kazanın hazin neticesi değil bizzat bizim o çığlıkları uzun süre duyamayışımızdır. İşte bu müze tam da bu sebeple kıymetlidir aslında. İçerisindeki her bir objenin, fotoğrafın, yazının, gerçeğin bize anlattığı, anlatmak istediği budur aslında. Şehrin fısıltısının önce bir çığlığa sonra büsbütün bir yıkıma dönüşmesinin ve bu döngünün tekrarının kader kabul edilmesinin hikâyesidir. Ta ki Beyoğlu yanana değin…
İtfaiye Müzesi
Lütfen müzede bulunan İtfaiye Şehitleri fotoğraflarına uzun uzun bakınız ve niye onca zaman ısrarla yandığımızı düşününüz olur mu?
İtfaiye Müzesi Giriş Saatleri
Hafta içi 09:00 – 16:00 saatleri arasındadır.
Cumartesi ve Pazar günü kapalıdır.
İtfaiye Müzesi Giriş Ücreti
Giriş ücretsizdir.
İtfaiye Müzesi Nerede, Nasıl Giderim?
|
Adres
|
Yıldız Mahallesi Çitlembik Yokuşu Horoz Sokak No : 1 Beşiktaş/İstanbul
|
|
Tel
|
0212 259 91 24
|
|
Faks
|
0212 259 15 82
|
|
e-mail
|
kutuphanemuzeler@ibb.gov.tr
|
İstanbul’a Seyahat
Eşsiz bir kültür turizmi yaşamak, tarihin bambaşka köşelerinde gezinmek, tatilinize tarifsiz güzellikler katmak için, seyahat planlarınızı İstanbul’a yapın.
sehrinhikayesi@gmail.com