Filmlerin İstanbul’u 1
Ağustos 29, 2020İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi
Kasım 26, 2020
Milion Taşı (Milyon Taşı)
Efsanesi bol şehirlerden biri olan İstanbul’un merkezinde, aslında yalnızca bu şehrin ya da ülkenin değil uzunca bir süre -4. asırdan 19. asra kadar- tüm dünyanın merkezi kabul edilmiş bir taş var!
Şükür ki bu efsanesi bol şehrin belki de en gerçek anlatılarından biri olduğunu tüm tarihi kaynakların doğruladığı bu eser, yalnızca tarihi metinlerde anlatıldığı kadarı ile bilinen ve varsayımları çizilen bir obje değil, her ne kadar dikildiği günden bu yana bir hayli değişime ve hasara uğramış olsa da hâlen elle tutulur, gözle görülür bir yapı olarak kısmende olsa ayakta.
”Megaralı Byzas tarafından MÖ 667 yılında kurulan Byzantion’un eşsiz konumu, I. Konstantin’in(Büyük Konstantin) dikkatinden kaçmamıştır. Çünkü burası, Pontus Euxinus (Karadeniz) ve Asya’dan geçen ticaret yollarının büyük kısmını kontrol edebilecek bir noktadır. İmparatorluğun köhneleşmiş kurumları ve alışkanlıklarıyla Roma’dan yönetilmeye devam edilemeyeceğini anlayan hükümdar Konstantin, Byzantion’u imparatorluğun yeni başkenti ilan etmiş (13 Mayıs 330) ve kente “Yeni Roma” anlamına gelen Nova Roma adını vererek, senato ve diğer tüm kurumları buraya taşıtmıştır. Büyük Konstantin’in ölümünden sonra (337) ise “ikinci kurucusunun” adıyla anılmaya başlanan ve Konstantinopolis adını alan kent; Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının yaklaşık 16 asır boyunca başkenti olma işlevini aralıksız olarak sürdürmüştür.”
Fakat devrin hatta belki de tarihin en büyük imparatorluğunu batıdan yani Roma’dan yönetmek, üstelikte dinin(Hristiyanlığın) doğudan yayılmaya ve toplum yönetiminde büyük bir güce dönüşmeye başladığı yıllardaki ilerlemesine rağmen bunu sürdürmeye devam etmek hiçte akıllıca değildi. Zeki imparator I. Konstantin bu durumun farkındaydı ve buna karşı bir önlem almalıydı. Yepyeni bir başkent ve dünyanın merkezinde bir imparatorluk! Büyük adammış Konstantin.
Statejik konumu imparatorluk başkenti için ideal görülen şehir, derhal Roma’dan bu görevi devralır ve ardından Büyük Konstantin’in dehasına yakışır hamlelerle muazzam değişimlere girişilir. MS 330 yılından 337’ye kadar olan yedi yıllık süreç içinde bir şantiye alanına dönen şehre çok sayıda ibadethane, yol ve su kemeri inşa edilir. Eserlerdeki ortak estetik ve tılsım şehrin büyüsünü tüm dünyaya kanıtlama çabasıyla oluşturulur. Hatta İmparator bu işi öylesine önemser ki, yeni başkentin planını bizzat çizdiği söylenir.
Gelelim dünyanın merkezine…
Şehrin dünyanın merkezi hâline getirilmesi düşüncesi henüz daha şehir kurulurken Mimar Leontius tarafından düşünülmektedir. Fakat bunun için kutsallık gerekmektedir. Leontius bunun üzerine İmparator Konstantin’den Kudüs’te İsa Peygamber tarafından dokunulduğuna inanıldığı için muhafaza edilen ”Milion Taşı”nı getirtmesini ister. Milion Taşı getirilir ve günümüzün Ayasofya’sı, o zamanın yıkıntı hâlinde bulunan bir tapınağının tam karşısına yerleştirilir. Ve değişim başlar! Çünkü bu taşın olduğu yer artık dünyanın sıfır noktasıdır. Tüm ölçümler buradan yapılmakta ve tüm yolların haritaları buradan temin edilmektedir. Böylece Doğu Roma yani Bizans, Batı Roma’nın ”Milliarium Aureum’unu(Roma’da bulunan ve o güne dek aynı işlevi gören anıt)” yeni başkente taşımış ve bütün yolları artık İstanbul’a çıkar hâle getirmiştir(yani ‘bütün yollar Roma’ya çıkar’ sözü yeni bir anlam kazanmıştır).
Milyon Taşı beraberinde getirdiği kutsallık ile halk tarafından kolaylıkla benimsenmiş ve aradan 1000 yıl geçtikten sonra bile savaş zamanında efsaneler ışığında halka moral vermeyi başarmıştır. Neden bir benzerini şehrin şimdiki sahipleri içinde yapmasın?
”Bizans halkının inandığı bir efsaneye göre bu tılsımlı taştan(Milyon Taşı) ileri hiç bir düşman askeri geçemez, geçmeye çalışırsa gökten inen bir melek tarafından ikiye bölünürmüş. Bu inanç öylesine güçlüymüş ki, Fatih Sultan Mehmet’in şehri fethi sırasında halk Ayasofya’ya sığınmış ve ordunun taşı geçtiği sırada ortadan ikiye ayrılacağını umarak beklemiştir. Fakat ne çare ki Fatih ve ordusu milyon taşını da geçmeyi başararak şehri almıştır. Fatih bu, taşta bir yere kadar.
”1884 yılına kadar sıfır meridyeninin Milyon Taşı’nın bulunduğu İstanbul’dan geçtiği kabul edilirmiş. Dolayısıyla dünyada birçok ülke saatlerini İstanbul’a göre ayarlar hatta haritalar bu nokta esas alınarak hazırlanır, yönler buraya göre bulunurmuş. Fakat 1884’te Washington’da düzenlenen Uluslararası Meridyen Kongresi’nde başlangıç meridyeninin konumu İstanbul’dan Greenwich’e taşınmış.”
Saatlerin hangi şehre göre ayarlandığı bilgisi bir yana, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış tarihi bir şehrin bu şaşaalı döneminde, dünyanın merkezi kabul edilmesi ve bu inancın Hz. İsa’nın dokunuşuyla kutsiyet kazandığı düşüncesi gerçekten büyüleyici.
Zamanın durdurulamaz olduğu aşikârsa da; Milyon Taşı’nın karşısında durup, onun yalnızca bir taş olmadığını bilmek ve hatta ellerinizi harap gövdesine uzatarak dokunamasanız bile Büyük Konstantin’i, Bizantium’u, Fatih Sultan Mehmet Han’ı ve Hz.İsa’yı düşünerek dünyanın merkezinde kısa bir süre nefes almak harikulade olmaz mı?