”Tekfur Sarayı” Derken

3 Efsane 3 Film; Akhilleus, Leonidas ve Kral Arthur
Ağustos 16, 2024
Fransisken Tarikatı; İstanbul’da Fransiskenler
Ağustos 23, 2024

”Tekfur Sarayı” Derken

Tekfur Sarayı

Bazı kelimeler vardır, biliyoruz gibidir ama durup düşününce aslında tam olarak da neyi ifade ettiğini bilmediğimizi anlarız. Bende çok olur bu ve farkettiğimde ilk iş onu gerektiği ve ulaşabildiğim kadarıyle öğrenmeye çalışırım. “Bundan bize ne?” diyorsunuz haklı olarak, az sonra sözünü edeceğim bina ile ilgili de böyle bir durum oluştu, o yüzden yazdım bu satırları. “Tekfur” Sarayı…
Ömrünün yarıdan fazlasını İstanbul’da tüketmiş biri olarak Edirnekapı’da ki harabe sayılmasa da bakımsız ve tarihe bırakılmış haliyle gördüğüm bir yapıydı o. Yıllarca ne meraksızlıksa, sorduğum kişiler de benim gibiydi besbelli, “saray kalıntısı” deyip geçmişler adını bile söylememişlerdi. Çoook sonra öğrendim, adının “Tekfur Sarayı” olduğunu. Geçen onca yıla rağmen, sağından solundan, içinden geçen yağmur-kar-rüzgâra da kafa tutarcasına öylece dimdik ayakta kalan bir saray… yok, artık bir saray değil tabii, saray kalıntısı demem gerek sanırım.
Hep söylerim, tarih bilgim maalesef yok denecek kadar az, tarihin tarih kısmı beni pek ilgilendirmez eğer ki bir hikâyesi ile aklımda kalmadıysa. “Tekfur” kelimesi de böylesi bir ilintiyle aklımda kalanlardan olsa gerek. Osmanlıyı anlatırken söylemişti hocamız, ama o zaman sadece “vali” olarak kalmış aklımda. Belki o da kalmazdı ancak, Bursa’ nın pek meşhur Nilüfer Hatununun bir tekfur kızı olup, Orhan Bey’ e gönül verip evlendiğini öğrenince aklımda kaldı herhalde.
(Lise sonrası İstanbul’ a gidip Bursa’ ya tekrar dönüşüm 41. Yaşıma denk geldi, hâlâ da bu şehirdeyim. Sokağa çıktığınızda Bursalı olan on kadından en az birinin adı Nilüfer’dir. Erkeklerde ise Orhan, Cem, Murat duyarsınız… Fatih’in doğduğu yerde aslına uygun yapılan evi beş dakika mesafede. Şehzadelerin okuduğu mektepte yine ilkokul talebeleri var. Ve yapılan Osmanlı dizilerinden sonra mahallemdeki , daha önce sadece bir cami olarak gördükleri Muradiye Külliyesindeki  mezarların epey bir ziyaretçisi olduğunu söylemem gerek. Oysa şehzadesinden ebesine dek yıllardır ordaydı hepsi, Mâh-i Devran bunların en başta geleni. Tekfurdan uzaklaşmadan döneyim onlara… Daha Saraya gelmemiz lazım…)

Tekfur Kime Denir

TEKFUR, Bizans İmparatorluğu zamanında, vali makamında olan kişilere deniyormuş. Aslı Ermenice olan “takavor”dan geliyor. Anadolu ve Rumelideki Hristiyan beylere de kullanılıyor o zamanlar. Bir nevî  derebeyliği de denebilir. Takavor: “Taç taşıyan kral” anlamında .
O zamanlarda, merkezden ayrı olan ve yöneticiye ihtiyaç duyulan birçok yerde tekfur olduğunu biliyoruz. Tekfurların hepsi İstanbul’daki Bizans İmparatorluğuna bağlı. Ama genellikle başlarına buyruk davranan tipler… Halktan fazla fazla vergi alıp, asker toplayan, çoğu da halka çok zalim davranan eziyetçi insanlar. Bizans halkı dinleri farklı olmasına rağmen, herkese çok adaletli bir şekilde davranan Osman Beyi ve Orhan Beyi bir kurtarıcı olarak görüyor. Tekfurlar ayrıca yine de olası Türk akınlarından kendilerini korumak için Türklere bol miktarda vergi veriyorlar. Vergiyle de kalmayıp bazen kızlarını da veriyorlar gelin olarak… Nilüfer Hatun, Yarhisar tekfurunun kızı ve Bilecik tekfurunun oğlu ile nişanlı. Anlı şanlı bir düğün yapılması beklenirken, Orhan beye gönül verince o da karşılık vererek sevince,  Nilüfer’i kaçırarak evlenir.
Zaman içinde tekfurlardan da Müslüman olanlar oluyor. Eh, epey de faydalı olmuşlar o güne göre. Osmanlı Devletinin ilk kurulduğu yıllar olan 13. yüzyıl başlarında tekfur adı çok geçer, Osman Bey ve Orhan Bey zamanında tekfurlarla mücadele hep gündemde. Sınırlar da genişliyor tabii bunun sonucunda. 1453 yılında İstanbul’un Fethi  ile Tekfur Sarayı eski önemini yitirir. Osmanlı sultanları, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı’nda yaşamaya başlarlar zira. Osmanlı padişahlarının Tekfur Sarayını hiç kullanmadıklarını okudum ancak kendi saraylarını yapana dek nerede oturdukları hakkında bir bilgiye rastlayamadım. Terkedilen Tekfur Sarayı, buna karşın çeşitli amaçlarla kullanılmaya devam eder. Tekfurlar da elbette işleri bittiğinden tarihsel bir motife dönüşmüş olurlar…

Tekfur Sarayı İnşa Ediliyor

Evet, bu sarayla ilgili başka neler denebilir? Bizanslılar, saraylarını birçok binadan oluşan kompleks tarzda inşa ettikleri için aynı olay burda da var tabii. Sarayın yapılış tarihi ile ilgili kesin bilgiler yok maalesef. Mimari özelliklerinden dolayı, 10. veya 11. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmekte. Kimi tarihçiler *Blakhernai Sarayı’nın ek binası olarak **Porfirogennetos lakaplı İmparator 7.Konstantin tarafından yaptırıldığı, kimi tarihçiler ise bu sarayın çalışanları kalsın diye yaptırıldığı tezini savunmaktalar. Gerçek olan şu ki , evet Blakhernai Sarayı ile ilgilidir.
Romalılar buraya önceleri “Konstantin Sarayı”, sonraları “Porfirogennetos Evi” demişler. Porfirogennetos, prenslere verilen bir unvan. 7.Konstantin de bu unvanla anılıyor. Bilindiği kadarıyla oğlu Romanos için de muhteşem bir saray yaptırır. Bu sarayın Tekfur Sarayı olma ihtimali üzerinde durulmakta. Ayrıca da Mihael, oğlu Konstantinos için ya da Manuel Kommenos eşi İrene için yaptırmış olabilir deniyor. Her neyse;  Kim, neden ve ne zaman yaptırdı bilmesek de yapı geç dönem bir Roma eseri. Sultanahmet Meydanı’nda yer alan Büyük Saray ve civarındaki yapılar, Roma hanedanları tarafından zamanla terk edilip Haliç surları ile bitişik olan bu yapıda ikamet ediliyor. Son demlerinde Konstantinopolis buradan yönetilmiştir. Bunu biliyoruz… Bu bile tek başına onun ne kadar tarihsel önemi olduğunu gösterir zaten.
Tekfur Sarayı da İstanbul’daki tüm diğer eserler gibi Latin İstilası esnasında ciddi zararlar görüp  1261 yılından sonra önemli bir bakım ve onarım sürecine girmiş.

Tekfur Sarayı İlginç Amaçlarla Kullanılmış

Bir saray için oldukça ilginç amaçlarla kullanılmış… Bir dönem, içinde uzak iklimlerden gelen hayvanların da bulunduğu bir hayvanat bahçesine dönüştürülmüş. Kadim sarayın çatısının 17.yy’da bir fırtınada uçtuğu biliniyor. Ardından bir dönem genelev olarak kullanılmış. 1791 yılında ise çini ve seramik atölyesine dönüşmüş. (Çiniler 3.Ahmet çeşmesi ve diğer camilerde de kullanılmış. Süslemelerinde elbette) “Şişhane” -cam üretim yeri- olarak kullanıldığına dair bilgiler de var elimizde. Tekfur Sarayı’nın maceralı öyküsü burada bitiyor mu? Yanılıyorsunuz…Ne gezer… Seramik üretimi sadece tarihteki duraklardan biri olmuş ama onun da sonu gelmiş. 18. Yüzyıl sonlarına doğru bu kez düşkünler evine dönüştürülmüş. En son bir okul olacakmış ki , olamamış, son anda vazgeçilmiş.  Bunun yanı sıra bir dönem (19.yy’da) Yahudi yerleşkesi olarak kullanıldığı da söyleniyor. Bu yüzden Avrupanın şimşekerini üstüne çekmiş. Tekfur Sarayı, Cumhuriyet döneminde ise 1955 – 1970 yılları arasında kapsamlı bir restorasyon çalışmasından geçtikten sonra bugün gördüğümüz gibidir.
Dünya çapında öneme sahip olan bu nadide yapıya bugün (diğer pek çok esere olduğu gibi) gerekli önem gösterilmemektedir. Tarihçiler ve arkeologlar, sarayın aslına uygun olarak elden geçirilmesi ve korunması gerektiğini söylerken  orijinal haliyle alakası olmayan eklemelerin de mutlaka kaldırılması gerektiği ni belirtiyorlar. Dileriz olsun. İstanbul’a geldiğinizde ya da zaten istanbul’da yaşayıp da görmedinizse tanıma gezilerinize mutlaka buraları da katın, etrafındaki surlar ve Anemas zindanları da gayet ilginç yerler zaten… Bu zindanların girişi Tekfur Sarayının bahçesinde…

Tekfur Sarayı Kaşıkçı Elması

Son bir şey söylemek istersek Tekfur Sarayı ile ilgili; Görmeyenimiz çoktur ama duymayanımız daha azdır elbette, değer biçilemeyen ve bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenen meşhur Kaşıkçı Elması da buranın çöplüğünde bulunarak tarihsel hazine yelpazesindeki nadide yerini almış. Hakkında pek çok efsane anlatılıyor aslında, onları da bir başka zaman konuşuruz…

Blakhernai Sarayı

*Blakhernai/Vlaherna Saray kompleksi, Haliç’e doğru inen dik yamaç üzerindeki teraslara kurulmuş. Batısındaki surlara bitişikti. Bu saray kompleksinden günümüze kalan tek yapı, sarayın bir kısmı olan Tekfur Sarayı’dır.
  1. yüzyılda Büyük Konstantin tarafından yaptırılan surlar Tekfur Sarayı’nın önünden, Anemas Zindanları’na kadar uzanır. Bu surlara Blakhernai Surları denir. 5. yüzyılda bu surlar, Haliç Surları’na bağlanmış.
Blakhernai Saray kompleksi 11. yüzyılda yapılmış.
  1. yüzyılda yabancı konuklar hem Büyük Saray’da hem de Blakhernai Sarayı’nda ağırlanırlardı. Onlara saray hazinesi gösterilir, zafer taklarını gösteren bir tur düzenlenir ve Hipodrom’da düzenlenen yarışlara götürülürlerdi. Hıristiyan konuklar Aya Sofya’ya da götürülür, Büyük Saray şapellerinde saklanan kutsal emanetler açılırdı. Blakhernai Saray kompleksinin yerinin seçiminde aynı isimdeki 4. Yüzyıl Bizans kilisesinin içindeki ayazmanın etkili olduğu; ziyarete gelen imparatorun burada dinlenmesi için yapıldığı düşünülüyor. Saray büyük olasılıkla kiliseye merdiven ile bağlıydı. Ayazmanın suyu günümüzde de akmaktadır. Günümüzdeki yapı ise 19. yüzyıldan kalmadır. 20. yüzyılın ortalarında geçirdiği yangın sonucu ayrıca restore edilmiş.
Blakhernai Sarayı’nın kapılarından biri olan Balat Kapısı (Palati Synegii) günümüze kalmamış.
Değirmenkapı ile İncili Köşk arasında yer alan; imparatorluk ailesi için kimi zaman hapishane, kimi zaman öldürüldükleri yer olan Mangana Sarayı, Blakhernai Sarayı’nın yapımından sonra yıktırılmış. Mangana Sarayı’ndan da günümüze pek bir şey kalmamış.
Tekfur Sarayı, Edirnekapı’yla Eğrikapı arasında; Theodosius Surlarının en kuzey uzantısıdır. Blakhernai Sarayı kompleksinin güneydeki bir parçasıdır; Blakhernai Sarayı ile Hadrianopolis Kapısı arasında, sırtını kara suruna dayanır.
**Porfirogennetos: imparator olabilmek için sarayda dünyaya gelmiş olma şartı. Bu Doğu Roma-Bizans imparatorluk şartıydı. ( Daha sonra Osmanlı da bu şartı benimsemiş ve sarayda doğmadıkları için padişah olamayan şehzadeler mevcut) Büyük sarayda, imparatorun eşinin doğum yaptığı içi porfir taşı kaplı odada doğanlara “doğuştan soylu” anlamında verilen sıfat. “mor oda´da doğmuş olan” … Mor rengi zaten asillere ait bir renkti ve halkın kullanması yasak olan dönemleri yaşamıştır tarih… Porfirogennetos sarayı ise şimdi Osmanlının beğenip kullanmadığı Bizansı küçümsediği bir saraydır, hor görülenTekfur Sarayı…

İstanbul’a Seyahat

Eşsiz bir kültür turizmi yaşamak, tarihin bambaşka köşelerinde gezinmek, tatilinize tarifsiz güzellikler katmak için, seyahat planlarınızı İstanbul’a yapın.

İstanbul seyahatinizde nerede kalacağınıza, nereleri görmeniz gerektiği, neleri tatmanız gerektiğine dair bilgiler almak istiyorsanız bize mail atabilirsiniz. Kalabileceğiniz otellerden, yemek yiyebileceğiniz mekanlara, gezi rotanızdan, eğlence alanlarına kadar her konuda bilgiyi arkadaşlarımız karşılıksız olarak size vereceklerdir. Şimdiden iyi tatiller, iyi eğlenceler…

sehrinhikayesi@gmail.com

Suna TEPE

İstanbul tarihi ve turistik yerler

Bizi Facebook sayfamızdan takip edin

Comments are closed.