Türkiyenin Yeraltı Şehirleri; Nevşehir, Derinkuyu
Bir grup araştırmacının, ortalama uzunlukları 5 mm olan karıncaların yuvalarına on ton çimento dökerek yaptıkları bir deney sonucu, ortaya karınca kolonisi tarafından inşa edilen, 8 m derinliğe uzanan ve 500 m²’lik bir alanı kaplayan muazzam bir mimari yapı çıkmıştır.
Görseldeki çizim, yapılan deneyin ortaya çıkardıklarının yanında bir hayli basit kalsa da fikir sahibi olmamız açısından önemlidir. Zira karıncaların yuva yaparken kullandıkları tekniklerin bir benzerini belki de onlardan esinlenerek kullanmış olan binlerce insan, yüzlerce yıl bu yeraltı şehirlerinde yaşamışlardır. Ayrıca bu fikri desteklemek adına insanın doğadan esinlenerek yaptıklarına örnek olarak onlarcasını verebiliriz.
Yarasalardan Radara
Mesela radar cihazı ve yarasalar arasındaki benzerlik oldukça dikkat çekicidir. Çünkü yarasalar da tıpkı modern bir cihaz sayılabilecek radar cihazının çalışırken uyguladığı prensipler doğrultusunda yaşamlarını sürdürürler. Bilindiği üzere yarasalar vücutlarından çevrelerine yüksek titreşimli ses dalgaları yayarlar ve bu dalgaların çevrelerindeki objelere çarpıp kendilerine geri dönmeleri sonucu görebilirler.
Denizaltıların Esinlendiği Nautilos
Bir diğer örnek ise,Nautilos denilen bir deniz canlısıdır. Bu canlı suyun derinine dalmak istediğinde vücudundaki boş odacıkları su ile doldurarak ağırlaşır ve derine iner. Tekrar yukarı çıkmak için ise kendi ürettiği bir gazı yine bu odacıklara doldurarak hafifler ve yükselir. Aynı işlemi pompalar vasıtası ile yapan bir denizaltının dalma ve çıkma prensipleri neredeyse bu deniz canlısınınki ile aynıdır.
Tüm bunların dışında özellikle arkeolojik kaynak destekli araştırmalarda anlaşıldığı üzere, insanın ilk çağlardan beri kendi dışındaki canlıları taklidi sonucu birçok kazanımı olmuştur. Yaşadığı topluluğun nüfusu arttığında ve yerleşik hayata geçtiğinde ise artık bu tip gelişmeler önceki yüzyıllara nazaran hız kazanmış ve ilkel insanı modern insana koşar adım ulaştırmıştır.
Derinkuyu Yeraltı Şehri
İşte Derinkuyu Yeraltı Şehri, tam da bu tarihsel gerçek yüzünden önemlidir. Atalarımızın geçmiş yüzyılların kısıtlayıcı koşullarında ve bazıları bugünün teknolojisi ile bile yapımı oldukça zor olan mimari bölümler içeren yapılar inşa etmeleri kültürel tarihimiz açısından son derece önemlidir.
İnşa edildiği ilk tarih ya da ilk kullanıcıları hakkında kesin bilgiler olmasa da günümüzden en az 5.000 yıl eski olduğuna dair bulgular mevcuttur. Kullanıcıları arasında Hititler, Asurlar, ilk Hristiyanlar, Bizanslılar ve sonrasında Türkler vardır. İnşa edildiği zamandan 19.yy’ın ortalarına değin sürekli bir yaşam alanı olmuş ve çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Hatta Derinkuyu Yeraltı Şehri öylesine yaşını göstermeyen bir yapıdır ki, 19.yy’ın ilk çeyreğine değin yerin üstünde bir yerleşim bulunduğuna dair herhangi bir iz yoktur.
Toplum hafızasındaki çeşitli değişimlerin vahim bir sonucu olarak 19. yy ile 20. yy arasındaki bir asırlık süreyi sessizlik içinde geçiren Derinkuyu, 1963 yılında ilk kez -yeniden- keşfedilmiş ve 1967 yılında ise nihayet kısmen de olsa ziyarete açılmıştır. Fakat bu yeraltı şehrinin tüm gizemi bir yana kapladığı alan öylesine büyüktür ki, bugün ne yazık ki hâlâ tamamı ziyarete açılamamıştır. Günümüz itibarı ile yalnızca 8 kat olarak ziyarete açıktır ve bu katların derinlik hesabı olarak karşılığı 50 m’yi bulmaktadır. Toplam derinliğin ise 80 m’nin üzerinde olduğu ulaşılan bilgiler arasındadır. Bu bilgi ise bize yerin altında en az 4-5 kat daha bulunduğunu kesin olarak ifade etmektedir.
Robotlarla ciddi bir uğraş içinde olduğumuz bu yıllarda kendimize güvenimiz tam olsa da, bazı tarihsel süreçlere dair yaklaşımlarımız konusunda oldukça tereddütlüyüz maalesef. Piramitlerin insan eseri oluşunu kabullenmemekteki ısrarımızın bir benzeri Derinkuyu örneğinde de karşımıza çıkmaktadır. Bir uzaylı desteği olmaksızın böyle bir yapının inşa edilemeyeceği fikri oldukça yaygındır bu nedenle.
Gerçi bazı sayıların büyüklüğü aklımızın karışmasına da sebep olmuyor değil. Neticede aynı anda 50.000 kişinin bir arada yaşayabildiği bir yeraltı yapısını tasarlamak ve inşasından en az 5.000 yıl ötesine ulaştırabilmek zor olsa gerek.
Kısaca ziyarete açık katlarından bahsetmek gerekir ise sırasıyla;
Giriş: 5 m uzunluğunda dar bir koridor olup, derinlemesine 1. Kat’a uzanır.
1. Kat(En Üst): Ahır, mutfak, şaraphane ve oturma odaları
2. Kat: İlk katın bir benzeri diyebileceğimiz bu katta yine oturma odaları, mutfak, ilave olarak erzak depoları ve bitiminde bir ahır bulunmaktadır.
3. Kat: Derinkuyu’nun en büyük ayrıcalığı olan bu kat, yeraltı şehrinin mabedi statüsündedir. İçerisinde bir misyoner okulu, haç şeklinde bir kilise, hristiyanlık inancına ait çeşitli ritüel alanları ve bir de mezarlık bulunmaktadır.
4. Kat: Zindanı ile dikkat çeken bu kat, aynı zamanda sığınma alanları, su kuyuları ve sarnıçları da bulundurması açısından önemlidir.
5. ve 6. Kat: Bu iki kat birçok tünelin bulunduğu ve kiminin oldukça dar olduğu gizem dolu bir kattır. Ayrıca birbiriyle bağlantılı birçok odacığa sahiptir.
7. Kat: Tüm ziyarete açık alanın en geniş bölümü bu kattadır. Toplantı salonu, kilise, diğer katlardan ve yüzeyden bağımsız bir su kuyusu ve mezarlık bulunmaktadır.
8. Kat: Ziyarete açık son kattır fakat gizemin devamı açısından düşünüldüğünde en değerli katta denilebilir. Tünelleri ve genel yapısı diğer katlara göre daha dar bir yapıdadır.
Tüm yeraltı şehrinin aydınlatılması için belirli aralıklarla duvarlara oyulmuş oyuklar dikkat çekicidir. Bu oyuklara dökülen yağların yakılması sonucu aydınlatma sağlanmaktadır. Ayrıca şehrin birçok farklı noktaya uzanan tünelleri kadar su yolları ve havalandırma yapısı da ilgi çekici özelliklerindendir.
Karıncaları anlamak
Karıncaları düşündüğümde onların ne kadar çaresiz yaratıklar olduklarını da düşünmüşümdür hep. Yine de bir kediyi, köpeği ya da kuşu sevdiğimden daha az sevdiğimi söyleyemem hiçbirini. Çünkü asıl mesele yaşam hakkına olan saygıdır. Fakat bir kediye, köpeğe ya da kuşa zarar verme, yaşamını tehdit edici bir harekette bulunma ihtimalime oranla, mesela bir karıncayı farkında bile olmadan ezip öldürme ihtimalim arasında -karıcaların aleyhine tabi ki- büyükçe bir fark var maalesef. Oysa ki Derinkuyu örneği bana bir başke şeyi de düşündürüyor aynı zamanda; ”Yeraltı yerüstünden daha güvenlidir”.
Tıpkı karıncaların tüm boyut odaklı noksanlıkları gibi insanların da farklı toplumları arasında bir takım noksanlıkları olabiliyor. Hatta savaşmayı sevmeyen bir toplum bile düşünülebilir örnek olarak. Fakat yine de savaşın felsefi bilincine ve ağırlığına henüz erişmemiş(tabi günümüz içinde geçerli bir durumdur bu) bazı toplumların, silah üstünlüğü ve medeniyet karşıtı barbarca hareketleri yüzünden, bu gibi bazı noksan yahut medeni toplumlar da çağın gerçeklerine uygun bir hareketle yerin altını yerin üstüne oranla daha güvenilir bulmuş ve kendi uygarlıklarını bu alanda yaşatmış olabilirler.
Tüm bu anlatının en temel gerçeği ise Derinkuyu ve benzeri kültürel miraslarımızın yalnızca turizm açısından değerlendirilmeyip felsefi,tarihi,mimari v.s açılardan da ve en başta da kendi toplumumuzca sorgulanıp, incelenmesidir. İnternet ağı bu bağlamda sonsuz öneme sahiptir. Sözün kağıda geçerek bir devrim yaptığı gibi, yazının da kitap sayfalarından internet ortamına geçerek benzeri bir devrim yaptığı aşikârdır. Bu devrimi yaşatmak ve onu kitabın düştüğü zorluklara düşürmemek için mücadele etmek, geleceğimizin mazisi açısından en büyük önceliğimiz olmalıdır.
Özgün köşenin bağımsız kalemleri