Tarih Ne Değildir? Siz, Oyuncaklar mısınız?

Fransisken Tarikatı; İstanbul’da Fransiskenler
Ağustos 23, 2024
Küresel Yokoluş
Ağustos 23, 2024

Tarih Ne Değildir? Siz, Oyuncaklar mısınız?

Tarih Ne Değildir?

20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan 1914 1.paylaşım savaşı ile 1939 2.paylaşım savaşlarının insanlığı sarsması üzerine savaşları, en azından dünya savaşlarını önleyebilmek için 24 Ekim 1945 yılında Birleşmiş Milletler örgütü kurulmuştu.
4 Kasım 1946 yılında ise bu örgütün kuruluşlarından UNESCO sözleşmesi, 44 ülkenin temsilcisinin katılımı ile imzalanmıştı.
Bu sözleşmenin başında şöyle denmekteydi;
‘Savaşlar insanların kafalarında başlar. Öyleyse barışın savunma siperlerinin de insanların kafalarında kurulması gerekir.’
Bu sözler savaşların çıkmasının, yayılmasının nedenlerinden birinin insanların, halkların, ulusların birbirlerine karşı düşmanca duygularla dolduran bilgilerle beslenmeleri olduğunu gösteriyordu.
Tarih demek kahramanlıklar tarihi demekti, tarih demek hanedanlar, devletler tarihi demekti oysa bilim böyle bir tarih anlayışının savaşları beslediğini söylemekteydi. Elbette tarihte hanedanlar, devletler, kahramanlıklar vardı. Ama bunlar tarihin hepsi değildi.
Uygarlık kentli, sınıflı, devletli demekti. Peki uygarlıktan önce ne vardı. Yani devletlerden önce, sınıflardan önce ne vardı. İşte tarihin unuttuğu da bu sorunun kendisiydi.
Tarih devletlerle başlamış fakat onlardan öncesini açıklama görevini üzerine almamıştı. Böylelikle bu soruları kendine soranlarda ki boşluğu efsaneler, mitoslar doldurmuştu. Halk masalları bu boşlukları işlemiş ya da bir kesim kendi çıkarları doğrultusun da yontmuştu cevapları.
Hani hepimiz deriz insanoğlu asalaktır diye oysa ilkel çağlarda erkekler takımlar kurmuşlar, avcılıkla uğraşıyorlardı. Avlanmak ve takımlarını korumaktı rolleri. Kadınlar ise toplayıcılıkla uğraşıyor çocukları koruyorlardı. Cinsler kolektiflik sağlamışlardı. Yani asalaklar yoktu.
Peki neydi insanı asalaklaştıran? Yada nasıl oldu da bir uygarlık başka bir uygarlığı sömürdü? Yani hep böylemiydi? Birileri güçlüydü birileri güçsüzdü bu hep mi böyle olmuştu?
Elbette hayır. Tarih bunu da unutmuştu konuları içerisine almaya. Bunların nasıl olduğunu nasıl başladığını da açıklamakla hiç ilgilenmemişti. Sadece işgallerini, fetihlerini anlatmıştı. Hatta orada bile tutarlı olamamış fetihlerine sayfalar ayırırken,başarısızlıkları bir çırpıda bitirmiştir.
Oysa daha da önceleri yaşayabilmek için bir olmak zorundaydı insan.Doğaya karşı koyabilmek için,hayatta kalabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardı.Bunları işlemeyen tarih,bu ilk birikimi veremeyen tarih elbette insanoğlunun soyunun tehlikeye girmesi tehlikesini doğuran küresel ısınmaya karşı bile birlikte olamamasında pay sahibiydi.Yani uzak geçmişteki hayatta kalmak için nasıl birlik olabildiklerini bilmeyen insanoğlu yarın bu tehlikeye karşı nasıl birlik olması gerektiğini de bilemeyecektir.
Tarih bir kronoloji değildir. Belli bir coğrafyada, belli bir halkları ele alarak onların tarihlerini kronolojik bir sırayla anlatma yani isimlerin altına tarih yazmaya çalışmak tarih olamaz. Efsanelerle, mitolojik hikayelerle tarihi açıklamaya çalışmak bilimle ters düşmektir.
Bir düşünün ilk ne ile tanıştık biz tarihte. Hunlarla başlattık tarihimizi oysa Hunlardan binlerce yıl önce Mezopotamya da üretime geçilmişti. Kadının toplayıcılıkta ki gözlemleri artık otların yeşerdiğini görmesine neden olmuş ve ilk bitki evcilleştirilmişti. Bu ilk üretimdi. Kültürel evrime insanlar yön verecekti. Her kültür kendi şartlarında gelişmiş ve birbirini etkilemiş, etkilenmişti.
Fakat biz neleri anlattık savaşları, kahramanlıkları. Kültürlerin birbirine etkilerini yani en öncesini görmeden birbirimize düşman ettiren, her dilin kendi kahramanlıklarına yonttuğu tarihi öğrendik. Uzak geçmişi bilmeden nasıl kuracağız yakın geleceğin temellerini? Uygarlıktan (kentlilikten) öncesini bilmeden, anlayamadan nasıl yok edeceğiz etnik kökenli savaşları?
Üniversitelerinde bile sınavlarda Julia’nın kocalarının sorulduğu yada Bizansın ‘B’ sini büyük yazdığı için sınavdan kalabildiği bir tarih sisteminde nasıl insanlık tarihini anlatabileceğiz gelecek kuşaklarımıza?
Her ülke kendi dilinde kendi kahramanlıklarını işlemekte, her ülke kendi hanedanlıklarıyla övünmekte. Öncesini bu ayrışmaların olmadığı, insanların bu ayrımlara girmeden yaşadığı dönemlerden ise uzak kalmaktalar. Sonrada söylemlerinde, gazetelerinde, medyalarında bu şiddetin, etnik çatışmaların tartışmalarını yapmaktalar.
Tarihiyle övünürken Malazgirtler den, Dandanakan dan bahsedenler,yaşadığımız Anadolu’nun uygarlığa katkılarını bilmemekte.
Kaçımız yazının bulunmasında ki Anadolu’nun rolünü bilebilmekte?
Dünyanın düzenlenen ilk köy meydanının Anadolu’da bulunduğunu kaçımız daha öncede duyduk?
Anadolu’nun en eski yerleşim yeri olan Fikirtepe’nin sonunu kaçımız önemsedik?
Batı Anadolu’da ilk insanın görüldüğü Yarımburgaz mağarasının yakın zamana kadar çöplük olarak kullanılması kaçımızın sorunu oldu?
İç Anadolu da bir köyde DNA testi yapıldığında Hititlerle benzerlik gösteren birkaç kişinin bulunması Anadolu’nun ne kadar mozaik bir yer olduğunu göstermesi,halen bu topraklarda Hitit sülalesinden yaşayanların olduğunu bilmek ne kadar heyecan vericiydi.Elbette bir çoğumuz yabancıyız bunlara.Çünkü bunları bilsek etnik ayrılıkların gereksizliğini daha iyi anlayacağız.İnsanoğlunun tarihinin tüm etnik kökenlerden daha eski olduğunu,bizi farklı kılanın ırklarımız değil ürettiklerimiz olduğunu fark edeceğiz.İşte bu yüzden tarih bu konuları da kapsamalı.
Evet böyle bir tarih anlatılmayacak bizlere.Çünkü bu etnik savaşlar, dini savaşlar birilerinin işini kolaylaştırmakta. Birilerinin hedeflerine gidebilmeleri için araçları olmakta. Biz o kahramanlıklarla besleneceğiz, onlar ise bunları kullanacak ve saltanatlarını yaşatacaklar.Ülkemizde ki etnik çatışmaları mı önlemek istiyoruz.Peki en öncesini bilmeden nasıl atacağız bunun temellerini?Bizim için ortak olanın ürettiklerimiz olduğunu bilmeden nasıl başaracağız bunu?

Siz, Oyuncaklar mısınız?

Hiç sormuş mudur bir ressam kendine resim olmanın nasıl bir şey olduğunu? Renklerle olan onun savaşı mı yoksa barışı mı? Bir rengin anlamlarını kendi içinde sıralarken sadece bir renk gibi kalabilmeyi; Hiç varedebilir mi bir resim, ressamı?
Hiç sormuş mudur bir heykeltraş kendine heykel olmanın nasıl bir şey olduğunu? Şekillerle olan onun savaşı mı yoksa barışı mı? Bir yontudan çıkardığı anlamları sıralarken bir yontu gibi kalabilmeyi; Hiç varedebilir mi bir heykel, heykeltraşı?
Ya siz hiç sordunuz mu kendinize düşünüyor olmanın nasıl bir şey olduğunu? Ürettikleriniz sizin savaşınız mı yoksa barışınız mı? Dinleyin sesinizi. Sizin mi o ses? Tekrar bir bakın dünyaya gözleriniz sizin mi? Bakın o binyıllardır ürettiğiniz ellerinize. Sizin mi o eller? Düşündünüz mü hiç neden düşündüğünüzü? Düşünün şimdi sizin mi düşündükleriniz?
Siz mağaralardan kentler kuranlar değil misiniz? Siz sivri taşlardan oraklar çekiçler yapan değil misiniz? Düşünün gücünüzü. Siz birlikte terlerinizi akıttığınızda yaşama şekil verenler değil misiniz?
Siz oyuncaklar yapabilirsiniz ama siz oyuncak olamazsınız. ..
Siz mağaralardan çıktığınızda su kenarlarını seçtiniz. Dağların eteklerini, ovaları, vadileri.. Ellerinizle çaktınız toprağa; barınaklarınız olacak kazıkları. Ördünüz onları ağaçların sert kollarıyla. Kapattınız üzerinizi çalılarla. Siz birlikte büyüdünüz. Köyler kurdunuz kendinize. Yan yana getirdiniz tuğlalarınızı mahalleler kurdunuz. Yaşamlarınızı birleştirdiniz şehirler oldunuz.
Taşlara şekiller verdiniz, araçlar yaptınız gereçlerinizce. Terlerinizi birleştirdiniz düşündüklerinizle tarlalar sürdünüz, fabrikalar kurdunuz.
Ürettiğiniz topraklarda doğdunuz. Doğduğunuz topraklarda vatan oldunuz. Binlerce kez öldünüz yüzbinlerce kez doğdunuz.
On yıllardır yaşadığınız topraklarda ressam mıydınız siz; yoksa sadece bir resim mi? Siz üreten heykeltraşlar mıydınız; yoksa sadece makinaların başında duran heykeller mi?
Sadece sorun.. . Heykeltraş kadar yaratıcı, ressam kadar renkli ve bir araya geldiğinizde yenilemeyecek kadar güçlüyseniz neden halen böylesi kötü bir dünyada yaşıyoruz?

Historicus

Özgür köşenin bağımsız kalemleri

Bizi Facebook adresimizden takip edin

Comments are closed.